Datçalılar yat limanlarını beklemiyor!
Olimpos’u, Adrasan’ı yaktılar. Sırada daha nereler var meçhul. Ortada hiçbir yeşil kalmamacasına tüm ağaçları, ormanları, dağları, tepeleri yok eden koca bir kemirgene dönüştü ülke. Yedikçe büyüyor, yedikçe artıyor azgınlığı. Hal böyle olunca birileri bana tüm safiyâne düşüncesiyle bile turizmin gelişmesinden bahsetti mi zıvanadan çıkıyorum.
Datça’da bir sahil beldesinde yaşıyorum, dolayısıyla burası aynı zamanda bir tatil beldesi. Birçok insan gelirini turizmden kazanıyor. Buraya kadar herşey çok güzel. Sıkıntı o turizmin nasıl kurgulandığında başlıyor. Tabi ki bu sadece Datça’nın sorunu değil, ülkenin sorunu, bakış açımızın sorunu.
Turizmin sadece bir hizmet sektörü olduğuna inanmıyorum. Turizm üretmek de aynı zamanda. Değer üretmek, kalite üretmek, farklılık üretmek… Türkiye’de ise turizm dendiğinde kullanabileceğimiz en birinci kelime “yok etmek”. Verilebilecek tonla örnek var, önce şuradan başlayalım.
Datça’da birkaç yıldır çeşitli sorunlarla bitemeyen yat limanı projesinin bitmesi için Belediye dahil çeşitli kurumların harekete geçtiği, çağrı yaptığına dair haberler çıktı yerel basında. Başlıklar “Datçalılar yat limanlarını bekliyor!” Şimdi önce şunu söyleyeyim: Gürsel Uçar başkanlığındaki Datça Belediyesi’ni iyi niyetli yaklaşımları, halkla iç içe oluşları, sanata duyarlılıkları, çözüm üretme konusundaki iradeleri, insiyatif almadaki cesaretleri konusunda çok takdir ediyorum. Bu bir kenara, burda doğup büyümemiş olsam da, dört yıldır Datça’da yaşayan ve ömrünü bu topraklarda sonlandırmak isteyen biri olarak eğer Datçalı sayılıyor isem ben yat limanı falan beklemiyorum, hatta istemiyorum. Tüm bu istekler için sebep gösterilen Datça’nın turizmine katkısı olacak beyanlarını da son derece altı boş buluyorum.
Marinası olan beldelerin haline bir bakılmalı. Kaş’tan Göcek’e, Marmaris’e birçok yerde marina yapımından önce özellikle belde esnafının, ekonomilerinde büyük artış olacağı düşüncesiyle projeye çok destek verdikleri, sonrasındaysa tam tersi gerçeklerle karşılaştıklarını görmek için azıcık dolaşmak bile yetiyor. Çünkü marina alanı, lokantasından alışveriş merkezine, kahvecisinden tostçusuna her türlü işletmeyi içinde barındırıyor, yani marinaya yanaşan turist tüm ihtiyaçlarını yat limanı alanından sağlayıp aynen gerisin geri terkediyor. Dışarda, marinaya gelecek yatçılardan para kazanmayı uman esnafta da tam bir kedi ve ciğer durumu…
Peki bunlar olurken o yat limanının yapımı için neler kayboluyor? Herşeyden önce deniz… Datça her yerinden denize girilebilen bir belde olmasıyla övünüyor yıllardır. Bu şahane coğrafyada yaşama ayrıcalığına sahipsek biz Datçalılar, öncelikli görevimiz bu güzelliği korumaktır. Doğanın sunduğu bu mavinin her tonundaki güzellikten para kazanacaksak dahi, koruyarak para kazanmanın yollarını bulmaktır tek yol.
İki yıl önce cebindeki paradan başka bir şey düşünmeyen bir esnaf, bu yat limanıyla ilgili itirazlarımı dinleyince “bu marina organik marina olacak” diye duyduğum en saçma laflardan birini etmişti. Alnımızda aptal olduğumuza dair bir şey yazmıyor olduğuna göre kimse bu kadar komik duruma düşürmemeli kendisini.
Ben bu itirazlarda bulununca sanılıyor ki insan faktörünü hiç önemsemiyorum, insanların para kazanma ihtiyaçlarını vs. göz ardı ediyorum. Etmiyorum. Sadece bunun bu ülkenin alıştığı talan yöntemiyle olmasına itiraz ve isyan ediyorum. Misal Datça, kış (kar) turizmi haricinde deniz, kültür, tarih, yeme içme, doğa turizmi gibi pek çok konuda turizm alanı yaratabilecek değerde bir yer. Başka yerlerde olmayan ayrıcalıklı özelliklere sahip. Bu ayrıcalıkları öne çıkarıp tek ve nadide olmak varken Çeşme, Bodrum çakmalığına özenmek, bu uğurda güzelliklerini kirletmek neden?
Kışın ortasında muhteşem bir doğa olayı yaşanıyor misal bu topraklarda. Şubat ayında yarımadanın her yerinde badem çiçekleri açıyor ve bir iki hafta kadar büyüleyici bir manzara oluşuyor. Japonya kiraz çiçekleriyle tüm dünyada bilinir ve turizmine sadece ona ait olan bir değer yaratırken, mesela ben ancak burda yaşamaya başladığımda öğrendim Datça’daki bu mucizenin güzelliğini. Senelerdir söylemlerimden etkilenen çevremdeki bir dolu insan, o mevsimde badem çiçeklerini görebilmek için geldi, otellerde kaldı, lokantalarda yemek yedi, alışveriş yaptı. Hani turizm ve para ya “birinci” arzumuz, üzerine gidilse bu, nasıl güzel bir turizm alanıdır. Ama biz üç aylık yaz sezonu için otel yapalım, ev yapalım, bar yapalım, marina yapalım, hep doğayı kemirelim, denizi kirletelim, ağaçları keselim.
Başlığı da, hepimiz adına beyanda bulunup “Datçalılar yat limanlarını bekliyor” diyenler inadına “Datçalılar yat limanlarını beklemiyor” diye atıyorum.
Bir tanıdığımın dileğini paylaşarak bitireceğim: önümüzde, Datça için üzülmeyeceğimiz yılların olması dileğiyle…
YORUMLAR