Mutfakta keyifle yemek hazırlamak
Eğri büğrü kocaman bir tarla domatesini dalından koparıp ortadan ikiye bölüyorum bıçakla. Kan kırmızı suları akıyor avcuma. Hiç tereddütsüz üstüme siliveriyorum. Elbisemin üstündeki çiçekler de domates koksun azıcık. Zaten lezzetin ipucunu koku veriyor önceden. Taklit yapmıyorum, ben domatesim kokusu bu.
Rüzgarlı bir yaz akşamında sıradan bir rakı sofrasının mezesi olmak için yürüyor mutfağa. Çoban salata mı olur, yarım ay şeklinde doğranıp söğüş olarak mı sofraya gelir, o biraz da eli bıçak tutanın paşa gönlüne kalmış. Mutfak dediğin iyi malzemeden ibaret olmalı. Olmadı mı, büyücülerin şahı ol, bir adımdan öteye gidemezsin.
Yaz sofrası dedin, rüzgar dedin, anasondan bulutları kadehlere doldurduk dedin, ama hala patlıcanları közün üzerine atmayı unuttuysan hiçbiri affetmez seni. Demir havanda kokusunu çıkarta çıkarta dövdüğün sarımsaklar duruyor hala bir köşede. Karşı tarlanda otlayan inek komşularının sütünden mayaladığın mis yoğurttan güzel bir süzme de çıkartmışsın. Hem patlıcanla hem sarımsakla birleşmek için nefessiz beklemede.
Çocukluğunda anneannenin sabahın bir köründe közlediği patlıcanların kokusuyla yüzün beş karış uyandığın zamanlar geliveriyor aklına. Nasıl da sevmezdin o kokuyu, nasıl da mızıldanırdın nazın bir ona geçer nasılsa diye. Şimdi evin közlenmiş patlıcan koksun diye bıkmasan her gün yapacaksın. Abartmak elbette ki senin işin.
Yine kalbi temiz, yüzü güleç insanlar çevirmiş sofrayı. Bazen birinin gülmekten ne demek istediğini anlamıyorsun ve en çok da bu güldürüyor seni. Rakıyı dağıtma işi genelde hep sofranın en sevdalısına düşüyor. Neye sevdalı derseniz, değişir derim. Belki sadece rakıya, belki bir kadına, belki sadece yaşadığı âna... Samime Sanay’dan “Ben Sana Mecburum Bilemezsin” çalıyorsa, o sofrada babam vardır kuşkusuz, “Huysuz ve Tatlı Kadın” tabi ki annemden başkası olamaz. Üstelik bir de güzel söyler ki!
Bulunduğun her rakı sofrasının bir de görünmez kahramanı vardır senin için. Seneler evvel sofrasında 6-7 yaşlarında bir çocuk olarak bulunduğun büyük eniştenin, her yudumundan sonra kahkahalarından nasıl balonlar patladığına şahit olur neşeden uzak düşmemek için uykuya bile gitmek istemezdin de, masanın yanı başına sana sandalyeleri birleştirip yatak yaparlardı. Kahkahaları ninni yapmayı ilk o zaman öğrenmiştin.
Elinde anason bulutu kadehi, yüzünde gülücükler, sizi çok erken yaşta terk eden bu şahane adamın “iki dubleyle muhabbeti nasıl da gıdıkladık” lafı hala kulaklarında. Büyüyüp sen de eline bir anason bulutu tutuşturduğundan beri hep bir muhabbeti gıdıklama sevdası sendeki de. İşte tam da bu yüzden 27 yıldır aranızda olmasa da o sofraların görünmez kahramanı hep Doğan Enişte.
Böyle böyle ölümü yeniyoruz aslında. Gittikten sonra bile var olarak…
YORUMLAR