Cahilim, yalancıyım ve en mağdur benim

Türkiye’de televizyon gafları üzerine bir kitap yazılsa birinci sıraya yerleşebilecek kuvvette bir olaydı Kürk Mantolu Madonna gafı. Ama gaf deyince olayı sevimlileştirmiş gibi hissediyorum kendimi. Düpedüz, ayan beyan, pişkin pişkin bir yalancılık var halbuki ortada.


Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanının televizyon dizine uyarlanacağı haberini yorumlayan magazin yorumcu zat-ı muhterem, bilmediği bir roman üzerinden “aa Madonna’nın hayatı mı? Ne işi var Beren Saat’in bu rolde” diye yorum yapmıyor sadece, haykıra haykıra okudum ben bu kitabı nidalarında.


Cahillik mi bu? Bilmeyip de büyük büyük biliyormuş numarası yapmanın başka bir adı olmalı. Ve kesinlikle o ad her ne ise cahillikten çok daha ürkütücü bir şey.


“Bilmiyorum” meğer ne sihirli kelimeymiş. İnsan hayatta öğrene öğrene büyüdüğü noktada onca şeyin arasından en kıymetlisinin o “bilmiyorum”da saklı olduğunu anlıyor.


Hele de bu cahillikler üzerine yaratılan mağduriyetler… “Benim cehaletim üzerinden memleketin merhamet seviyesi belli oldu” cümleleri… Linç ediliyorum nidaları… Hakikaten bütün kavramların, iyinin kötünün, güzelin çirkinin birbirine girdiği şirazesi kaymış bir toplum olduk.


Misal Sabahattin Ali’nin nasıl öldüğünü muhtemelen bilmeyen bir kadının mağduriyetten de, linçten de bahsetmesi bu kadar kolay olabiliyor. Uzak geçmişten vazgeçtim, ülkenin son on yılında yaşanan ölümler, kayıplar, acılar, gözyaşları bile bu kelimelerin bu kadar rahat kullanılmasına engel ama bir kere alışmışız işte, gerçek edebiyattan anlamasak da mağduriyet edebiyatından çok iyi anlıyoruz.


Çok mu önemli böyle bir televizyon şahsiyetinin yaptığı gaf ötesi gaf? Önemsiz bulanları alayım bir köşeye, bence gayet de önemli. Cehaletin, pişkinliğin, yalancılığın bunca söz ve yer sahibi olabildiği bir medyadan bahsediyoruz. Kabul edin, etmeyin, her toplumun belli alanlarda kıymetli olan belli başlı değerleri vardır. Adı üzerinde “değer”. Kürk Mantolu Madonna, Türk edebiyatı dendiğinde listenin başlarında yer alacak, önemli bir yazarın en önemli eserlerinden biridir. Bu eserin popüler kültür malzemesi haline getirilip televizyon dizisi yapılması zaten yeteri kadar üzücü ama artık öyle bir çağdayız ki bundan kaçınmak mümkün değil. Yedikçe semiren ve daha büyük lokmalarla yemek isteyen bir canavar gibi bu düzen. Bugün bir edebiyat eseri, yarın muazzam bir doğa parçası, başka gün çoktan göçüp gitmiş bir insan, bu canavarın lokmalarından biri haline rahatça dönüşebilir, dönüşüyor da.


Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır atasözünü bile geçersiz kılan bu yalancı tavrın cehaletine yeni atasözleri gerek artık. Bilmemek kadar biliyormuş gibi yapmak da çok büyük ayıptır efendiler! Ama ne önemi var değil mi? Ne de olsa balık baştan kokar!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.