Bir siyasetçi güzellemesi olarak hanımcılık
"CHP’nin yedinci oku hanımcılıktır." videosuna çok güldüm. İçinde feminist anlamda tartışılacak çokça detay olması bir kenara, ben kadın güçlenmesi anlamında olumlu bir tesiri olduğunu düşünüyorum.
Hanımcılık ile kastedilen ne, önce onun bir adını koymak lazım. “Hanımını” özgüvenle toplum önüne çıkarma, etrafta elalem varken de ona ilgi gösterme, özenli davranma, kadını övme halleri bütünü aslında. Buradaki en kritik kelime “elalem varken”. Göz önünde bir siyasetçinin üstelik de kameralar karşısında gösterdiği bu tutum toplumsal dönüşüm bağlamında çok anlamlı.
İkinci önemli kısım ise muhakkak ki gücü paylaşma hali. Her ne kadar “iç işlerinden sorumlu” bağlamı ile sınırlı kalsa da (şimdilik) açıkça “buranın patronu odur”u, “komutanım arıyor”u üstelik de kameralar önünde ve hatta belediye meclis kürsüsünde seslendirebilmek kadının önünden önünden yürüyen maço erkek siyasetçi profilini; masaya yumruğunu vuran, hizmet alan, hizmet bekleyen erkek modelini dönüştürüyor. Bu dönüştürücü rolün lider pozisyonundaki kişiler tarafından temsili de emsal oluşturmalarını sağlıyor.
Diğer tarafta mevcut iktidarın muhafazakar kadının işgal edilen alanını özgürleştirdiği, kadına alan açtığı söylemi var. Bu söylemin vadesinin dolduğunu 6284 sayılı Kanun bağlamında Özlem Zengin örneği ile gördük. Bu iktidar başörtülü bacılarını üniversiteye sokmayan laiklik zulmü ile baş etmek vaadiyle koltuğa oturmuşken; bugün aynı kadınların güçlenmesinden duyulan rahatsızlık açıkça “başörtülü ceketliler” olarak dillendiriliyor.
Kadının kıyafetini tartışma sığlığını devam ettirirken, ceket giymeyi “erkek olma”, iktidar sahibi olma, yönetime dahil olma emaresi olarak gören zihniyet; bunun kesinlikle karşısında olduğunu, açıkça kadının yerini kapalı haneler olduğunu düşündüğünü ifade etmekten çekinmiyor. Daha acısı bu söylem hükümet kanadında da yanıt buluyor. Haklarını savundukları başörtülü bacılarının güçlenmesine tahammül edemeyen kitlelerin maskesi düşüyor.
Tam da bu anda muhafazakar-laik kimlikler üzerinden oluşturulan aile kurumu tanımlamalarına dönmek gerekir. Muhafazakar ailelerde kadının yalnızca ev içi hizmeti üstlenmesi, ekonomik özgürlüğü olmamasının; haklarının ihlal edildiği anlamına gelmeyeceği; yine de iktidar sahibi olduğu söyleminin gerçeği yansıtmadığını yine yukarıdaki paragraf üzerinden okumak münkün. İddia edilen muhafazakar ailelerde (uğruna devlet destekli yürüyüşler düzenlenen bu kutsal aile yapısında) roller toplumsal cinsiyete dayalı paylaşılır ve mutlu yuvalar kurulur. Erkek erkekliğini, kadın da kadınlığını bilir. Aksi halde mutlu yuva kurulmaz.
Bu cenahın iddia ettiği laik ailelerde (ki diziler başta olmak üzere medya temsilinde de buna çokça maruz kalırız) tabiri caizse “kimin eli kimin cebinde” bir hayat yaşanır. Eşler görevlerini emredildiği gibi yerine getirmedikleri gibi -ki burada özgür kadınlardan bahsederiz mazalaah evlerden ırak bununla bağlantılı olarak eşler birbirlerine sadık da değildir. Bu halde mutlu bir yuvadan söz etmek mümkün olmaz. Bir başka ifadeyle kadının güçlenmesi evliliğin mutluluğuna gölge düşürür.
Oysa bu yeni hanımcı siyasetçi modelinde eşlerine sadık, eşlerine değer veren, toplum içinde yücelten erkek profilinin ortaya koyulmasının yanı sıra; mutlu bir aile tablosu da sunuluyor. Üstelik bahsi geçen eşler de mutfak işlerinden sorumlu, yemek yapan, ev içi işleri üstlenen bir profil çiziyor. Olmadığı iddia edilen mutlu yuva tanımlaması tam da masada. Birbirine sadıklar, rolleri paylaşmışlar VE İLAVETEN erkek gücünü teslim etmeye razı olmuş ve mutlu aile profili korunmuş.
Kadının güçlenmesini tehdit olarak görmeyen zihniyet bana umut veriyor. Biliyorum ki; hanımcılık kazanacak.
YORUMLAR