Kadınlar neden erkekler gibi dayanışamıyor?
Geçenlerde bir adam kendi çocuklarını öldürdü. Bir baba çocuklarını öldürmüş. Kendi çocuklarını. Bile isteye. Haberlere şöyle yansıdı; “işinden kovulmuş, borcu varmış, eşi çocukları da bırakıp onu terk etmiş, bunalımdaymış.” Kendi çocuklarını öldürebilen bir katile gösterilen bu sonsuz anlayış ve empati akabinde “çocuğunu terk eden” kadına döndü bütün öfke. Nasıl olurdu da o kadın çocuklarını bırakıp giderdi? Hem de böyle bir adama. Bir annenin çocuğunu gerektiğinde babasından bile koruması gerekirdi. Hiç boşuna ağlamasındı. Bunlar timsah gözyaşlarıydı. Bir tarafta cinayet işlediği halde kendisine anlayış gösterilen bir erkek fail, diğer tarafta ne olursa olsun her zaman en doğru tarafta duramadığı için taşa tutulan bir kadın.
Erkekler kusurlarının sorumluluğunu almazlar. 'Fail aklama' derken tam da bundan bahsederiz. Bu birlikte yedikleri elmanın günahını Adem’le Havva’ya değil de sadece Havva’ya yükleyen yaklaşımdan bu yana böyle. “Vurun kahpeye” söyleminin erkeğe yöneltildiği bir versiyonunun hiç mevcut olmaması, bir erkeğin fail olduğu hallerde de linç öznesi olmamasından ileri geliyor.
Tarihsel olarak kadınlara yüklenen toplumsal rol daima itaatkar ve kusursuz olması yönündedir. Kadın gündemini aile ve annelik teması altına sıkıştıran zihniyet, kadınları toplumda çoğunlukla anne, eş ya da bakıcı rolleriyle özdeşleştirir. Bu rollere çok büyük sorumluluklar yükler ve bu roller hata yapamaz, kusurlu olamaz. Kadını zapturapt altına tutmak istiyorsan itaat etmediğinde, beklentilere göre hareket etmediğinde acımasızca yargılaman gerekir. Ataerkinin temel misyonuyla oldukça ilişkili. Toplumdan aforoz edilmek istemeyen kadının toplumsal kodlarla uyumlu bir yaşam inşa etmek için çabalaması gerekir. Çünkü aksi halde ağır bedel ödemesi gerekir, erkeklere hiç ödetilmeyen o bedeli.
Erkekler ise tarih boyunca toplumun güçlüsü ve bağımsızlarıdır. Buradaki kilit kelime güç, yani erk. Bu da hata yapma, risk alma ya da suç işleme özgürlüklerini daha tolere edilebilir hale getirir. Kimse güçlü birine bulaşmak istemez. Erkekler bir suç işlediğinde, toplum genellikle bu suçu "erkekliğin" ya da güç göstergesinin bir parçası olarak değerlendirir. Faille empati kuran diğer erkeklerin anında erkek dayanışması kurması ve suçu haklı çıkarma çabası da aynı kaynaktan beslenir; erkek olduğu için bu suçu işledi/işleyebildi, ben de erkek olduğum için bu suçu işleyebilirim. Tam da bu yüzden dayanışma kurma motivasyonunu cinsiyetinden alır. “Bütün erkekler öyle değil” diye sızlanan erkekler “erkeklerin hepsi fail değil ama faillerin hepsi erkek” önermesinin gerçekliği karşısında yanıtsız kalırlar.
Erkekler bunca dayanışırken bir kadın ezkaza bir kusur işlediğinde ise kadınların bizatihi kendileri tarafından çemberin dışına itilmeleri çok olasıdır. Toplumun kadınlar için öngördüğü kalıplarda kalmak hiç kolay değildir. Kalıplarda kalabilmek için çok çaba sarf eden, yer yer acı çeken kadınların, kalıpların dışına çıkan kadınlara da tahammülü olmaz. “Madem aksi mümkündü, o zaman ben neden bunları çektim” cümlesi baş edilemez olunca, aksinin zaten mümkün olmadığına inanmak ve ayrık olanları suçlamak daha kolay gelir.
Öyle ya da böyle hayattaki çoğu şey ataerki ve toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili. Kendi adıma önlemim; bir kadını suçlamadan önce durup bir düşünmek. Kendimi bir tartmak. Olanları objektif değerlendirmeye çalışmak. Bunca önyargı ve sosyal inşa altında, objektif kalabilmek için taraflı davranmak gerekmesi de bizim sınavımız olsun.
YORUMLAR