"Ben bakıcıların elinde çocuk büyütmedim"
Bu senin cümlen değil. Çocuğuna bakım vermek üzere çalışma hayatına ara veren, son veren ya da hiç başlamamış olan annelerin de cümlesi değil bu. Bu cümle hür iradeyle kurulmadı. İnşa edilen bir cümle bu. Bu cümle çok sahiplenildi, çünkü türlü sebepleri vardı. Biraz konuşalım isterim.
Önce bu çocuk büyütme işini konuşalım. İnanır mısınız çocuk büyütme işi insanlık tarihinin en başından beri böyle değildi. Sonradan böyle oldu. Zaten endüstri devriminden önce çalışma saatleri dediğimiz kavram da bugün olduğu gibi değildi. Mesai saatleri ile iş dışı saatler şimdi olduğu gibi keskin sınırlarla çizilmediğinden, iş yaşamı-aile yaşamı dengesi kurmak gibi bir gündem de yoktu. Dünya şehirleşmemiş, kırsalda küçük topluluklar halinde yaşam sürerken çocuk bakımı tek bir yetişkinin üstünde bırakılmamıştı. Meşhur deyimi ile “bir çocuğu bir köy büyütürdü”.
Ama sonra öyle olmadı. Kadınlar hep çalışıyordu. İddia edildiğinin aksina kadınlar çalışma yaşamına sonradan dahil olmadı. Sonradan dahil olunan kısım doğrudan bireysel ücretlendirme ile ve prolater anlamda çalışmaları oldu. Köylerde tarlada çalışan da hayvanlara bakan da yine kadınlardı. Çocuk bakımı çoğu zaman büyük kardeşlerin, aile büyüklerinin de katılımı ile kollektif ilerler haldeydi. Bir başka deyişle “ortada” büyüyordu çocuklar, bugün olduğu kadar her saniyelerine refakat edilen bir sistem olmadığından bu kadar yetişkin emeğine de zaten ihtiyaç yoktu.
Peki sonra ne oldu? Sanayi devrimi oldu. Köylerdeki tarım işçilerinin şehirlere taşınması gerekti. Büyük ailelerini terk ettiler önce. Karı-koca fabrikalarda çalışmaları halinde çocuğa bakacak kimse yoktu. Fabrikalar çocukları da yanlarında götürebilecekleri yerler değildi. Modern okullar tam bu zamanda hayatımıza girdi. Belki onu da sonra uzun uzun konuşmak gerekir. Çalışma saatleri ile uyumlu okul saatleri inşa etmek, iş gücüne çocuk bağımsız zaman devşirmenin bir gereği idi. Gel gelelim okula başlama yaşı için de bir sınır koymak gerekirdi.
Endüstriyel iş gücü erkek dünyası etrafında şekillendi. Kadınları dışlar oldu. Kadınların evde kalıp çocuklarla ilgilenmelerinin maliyeti iktidar ilişkileri bağlamında baktığında da daha karlı göründü. Bir işçinin evi geçindirecek kadar para kazanabiliyor olması halinde kadının evde kalıp evle ve çocuklarla ilgilenmesi daha sürdürülebilir bir yol olabilirdi pekala. Aile büyüklerini köyden getirdiğinizde sosyal güvenlik teşkilatı üzerinden bakım masraflarını üstlenmek yerine ona da evdeki kadın bakardı. Ne güzel memleket. Para kazanan işi yapmadığı için ev içi iktidarda pay sahibi olması da mümkün olmazdı. Sistem tıkır tıkır işledi.
İnsanların tarım yapmaya ve yerleşik hayat sürmeye başlaması yaklaşık 12.000 yıl önce gerçekleşti. Hadi o kadar geriye gitmeyelim. İnsanlık tarihinin bir dönüm noktası olan yazının icadını başlangıç alalım, o da 5000 yıldır hayatımızda. 5000 yıldır insan yavruları tek bir yetişkinin limitsiz refakati eşliğinde bir apartman dairesinde büyümüyor. Bu ülkede iki nesil geriye gidince bir avuç azınlık dışında herkesin ailesinin kökü bir köye dayanır. Tek bir insanın tam zamanlı çocuk bakımını üstlenmesi insani değil. Kolay değil. Hem yetişkin hem çocuk için ideal olan da değil.
Sokakları yeniden ele geçirebilmemiz lazım. Şehirleri çocuklar için yeniden güvenli kılmamız lazım elbette. Bunları ayrıca konuşmak lazım belki ama mevcut koşullar dahilinde insan yavrusunun akranlarıyla ve topluluk içinde büyümesi gerektiği özünü hiç akıldan çıkarmamak lazım.
Okul öncesi çocuk bakımı için destek almak çok pahalı. İş saatlerimiz çok uzun. Ebeveynlerin 4 aylık bebeğini günde 10 saat görmeyeceği şekilde bırakıp gitmeleri hiç kolay değil. Bütün bunların hepsini görerek ve kabul ederek mücadele yürütmemiz lazım. Bunun için “çocuğunu bakıcının eline terk eden, kariyer düşkünü bencil anne” ezberi de, “hem evi hem işi idare etmek istemeyip kolaya kaçmış, evde de hayattan uzak cahil cühela kurumuş kalmış” ezberi de aynı kadın düşmanı kaynaktan besleniyor. Talep etmemiz gereken adil bir yaşam. Talep etmemiz gereken hem yetişkinlerin hem çocukların ihtiyaçlarını gözeten, temel hakları garanti eden, sosyal devlet ilkeleri ışığında inşa edilmiş onurlu bir yaşam.
Birbirimize düşmeden, birbirimizin elinden tutarak.
YORUMLAR