Yaz yağmuru…
Temmuz ortası bir sabah kapalı hava ile uyanır uyanmaz, bir gece önce yıkanmış ama asılamamış çamaşırları, ağaçların arasına gerili tellere asıyorum; güneş açar da kururlar ümidiyle. Kahvaltıdan bir süre sonra yağmur başlıyor.
Naaa niiiiiiii naaaa niiiiiii! Acil durum! Astıklarımı toplar, küçük evin balkonundaki çamaşır askılığında, gölgede kuruturum ben de. Ama önce yurdun naylonunu kapatmalıyım ki kapıdan yağmur girmesin.
Yokuş yukarı tırmanırken damlalar sırtımda, saçlarımda tıpırdıyor. Acele etmiyorum, etrafı seyre koyuluyorum. Yurdun önünde erik fidanındaki ÜÇ erikcanla bakışıyoruz. Sararmışlar artık, yakında kızaracaklar. İşimi bitirip dönüyorum, aklım çamaşırları toplamakta, yağmur hızlanıyor.
Ya çok ıslanırlarsa?
Gönüllümüz Funda, çadırının üstünü örtmeye koyulmuş.
Yurttan buraya kadar en az 200 adım atmışımdır. Tam kurumuşken üzerine birkaç damla darbesi almış çamaşırları toplamaya başlıyorum. Ağaçların korumasında olduklarından çok ıslanmamışlar.
“Güneş açsın Allah’ımm”….. güneş açtı, eee yağmur yine yağıyor.
O zaman “yağmur dursun Allah’ım!”
Bir an sonra ise hiçbir şey isteyemez halde buluyorum kendimi. “Allahım hayırlısı neyse o olsun”, artıkkabullenmişim ya yağmuru, ne olsa eyvallah, ben bu anın keyfini çıkarmaya kararlıyım. Çamaşırları hızlıca katlayıp sepete acelesiz yerleştiriyorum, yağmur hızlanırsa ben de hızlanırım. Ne diye dertleneyim şimdiden?
Küçük evin balkonuna sepeti koyup, topladıklarımı çamaşırlığa asıyorum. Aynı anda ses dinliyorum. Eğer yapraklarda tıpırdama sesi artarsa gidip kâğıt fenerleri toplayacağım, gözüm bulutlarda, artık hava yükselmiş, yağmur hevesini almış gibi. Şarkı söylüyorum
Toprak yaz-kış demiyor, mutlulukla ağırlıyor yağmuru, aşk yaşıyorlar, kavuşmalarında az ya da çok yok, mutlu oluyor ikisi de. Islanmış kekiklerden, mersinlerden yükselen kokular, hayıtın çiçeklerine, oradan ladenlere, oradan da çam ağaçlarının reçinesine karışıyor bu güneşli-yağmurlu havada. Sarı ışıklı kızılçam ormanı, büyülü ormana dönüşüyor. Telaş kayboluyor. İçim kabarıp sakinliyor. Cırcırların uğultusu kulağımda….. Dönüp dönüp duruyor içimde bir şeyler, dönüp dönüp duruyor. Sonsuz devinimin içindeki döngülerin her değişim- dönüşümü, taşları biraz daha yerleştiriyor yerine.
***
Böyle yerlerde böyle yaşamak üzere yola çıkan, bir yerlerde kalmayı seçip yaşamaya başlayan insanların çoğaldığını duyuyoruz neredeyse her gün. Ne mutlu, ne güzel şey özgür seçimler yapabilmek.
Özgür dedim de aklıma geldi, bir arkadaşımız üç buçuk yaşındaki yeğeniyle güvercinlere yem verirken, seyre daldığı manzara karşısında o an yaşadığı mutlulukla şöyle deyivermiş: “Şimdi kuş gibi özgürce uçmak vardı!” Yeğeni de yerdeki bir taşı işaret ederek eklemiş: “Ya da taş gibi özgürce durmak!”
Her şeyin her şeyle alakası varmış, Kızılderili atalarımız öyle söylemiş.
Öyleymiş meğer, her şey hem de nasıl alakalıymış!
***
Sonunda hava açıyor, bizim çamaşırlar askılıkta, Funda’nın çamaşırları ağaçlar arasında kolayca kuruyor.
Yağmura, güneşe, cırcırlara ve… çamaşırlarıma teşekkür ediyorum.
YORUMLAR