Tam teslimiyet günleri…

Hayat bazen bize soruları zor yerden soruyor. Daha önce derslerimizi sular seller gibi çalıştığımızı söyleyip o konular hakkında ahkâm kesmişsek, sınavda çuvallama ihtimalimiz yüksek oluyor. Derhal aynı sınava bir daha giriyoruz tabii. Bu kez öyle bir bakakaldım ki sınav kâğıdına, işte ööööyle.


***


Üç yıldır bahar şenliği düzenliyoruz. Bu yılki çarşamba günü başlıyor. Tam hazırlıklara başlamıştık ki teyzemin vefat haberi geldi ve bambaşka bir süreç başladı. Bir kısmını buradan takip ettiniz, önce yeni mutfak yaptık ve sonra da İstanbul’a gidip teyzemin eşyalarından buraya taşıdık. Eşyalar geldi, o sırada burada kalmakta olan arkadaşlarımızın da yardımlarıyla çardağın altına yerleştirildi.


Aslında bir açık hava mutfağı olan mekânın zeminini yoğun kış yağmurlarından korumak için yükseltmemiz gerekiyordu. Başladık bahçenin öte tarafındaki toprak yığınını eleyip, el arabasıyla taşıyıp yerlere sermeye. En üst katmana serilmek üzere bir traktör dolusu da çakıl geldi, evin önüne yığıldı.


Bu işlerin şenlik zamanını sıkıştıracağı biraz belliydi ama başka çıkar yol da yoktu çünkü mutfağın yapılışı için bu yıl uzun süren yağmurlu günlerin geçmesini beklemek zorundaydık. Bahar mevsiminin gelişi uzayınca bizim işler de uzadı.


Benim birkaç zamandır belimde bir ağrı var, Selahattin de dört yıl kadar önce fıtık ameliyatı oldu, ikimizin de ağır iş yapmamamız, kendimize dikkat etmemiz gerek. Ama yok, biz ne yaptık? Başladık harıl harıl sağa sola koşturmaya. Bizim telaşımıza arkadaşlar kayıtsız kalamadılar, onlar da el verdiler sağolsunlar. Hava da bir anda ısınınca güneşin alnında öğlene kadar çalışmak herkesi perişan etti. Baktık ki olacak gibi değil, bir anda işi bıraktık, bu işin böyle yürümeyeceği anlaşılmış oldu.


Hemen köyden Süleyman’ı aradık. Daha önce de yardıma gelmiş olan Süleyman pazar günü gelebileceğini söyleyince biraz rahatladık.


Mustafa’nın Antalya’da işleri vardı, o perşembe gününden ayrılmak zorunda kaldı, Tuba kalabalıktan zaten hoşlanmıyor, diğer arkadaşlarımız da buraya biraz sessizlik ihtiyacı ile gelip de koşturmacanın ortasına düşünce, durum hayallerindeki gibi olmadı tabii, uzun süre kalacaklardı, sakin bir zamanda tekrar gelmek üzere ayrılmak istediklerini söylediler. Cuma günü Kumluca pazarına alışverişe Selahattin’le birlikte gittik ama bana ağırlık taşıtmamak için sepeti ve torbaları o taşıyınca ameliyat yerleri sızlamaya başladı akşamına. Cumartesi arkadaşlar yola çıkmak üzere eşyalarını topladılar, Tuba da onları Antalya’ya götürmek bahanesiyle tüydü.


O gün halimizi görmeliydiniz. Herkes gitti, kaldık mı Selahattin’le bir başımıza? Daha önce olsa vah-tüh eder, telaş yapar, kolumu bacağımı bir yerlere çarpar morartırdım. Allah Allah! Eski Ayşe’ye ne olmuş!



Ağır bir şeyle uğraşamayacağımız artık belli oldu, bari hafif işlerle devam edelim dedik, açtık gardıropları, her şeyi tek tek dışarı çıkarttık, kullanmadığımız giysileri jumbo boy çöp poşetlerine doldurduk. Dört çuval dolusu giysi ayıklamış olduk.


Çardağa baktım, eşyalar üst üste yığılı, üzerlerine yağmurdan koruma amaçlı naylon örtmüşüz, ortada bir yığın öylece duruyor. Ama bende bir sakinlik bir sakinlik, ben de şaştım halime. Olmadı şenlikte etrafında şarkı söyler döneriz bu yığının diye dalga geçmeye başladım. Başka çare yok. En ufak bir telaş dahi yapmıyorum. Naapalım, camlar silinmese de olur. Ölmeyiz ya.



Tüm bu karışık trafik işlerine giriştiğimizde birilerinin burada olup olmayacağı belli değildi. Nasılsa bir yardım eden oluyordu her zaman, melekler yardıma koşuyordu. Durumun aciliyeti belli olunca etkinlik sayfasında duyuru da yapmıştım ama kimseden ses çıkmadı bu sefer. Bir tek Tunca’nın pazartesi gelmesi kesin. O da, bu duyurumdan bağımsız bir gelişmeydi zaten.


Bu sabah kalktık, Süleyman geldi, ona öğle yemeği hazırladım, Selahattin de ufak tefek işler yapıyor, ben de kuşağımı taktım belime, bu kez ona ağır taşıtmıyorum, birlikte küçük işler yapa yapa çalışıyoruz. İptal edelim etkinliği diye bir öneri gelmişti daha önce, kıyamamıştım, bu sabah Selahattin de aynı öneriyi çaresizce tekrarlayınca açtım bilgisayarı, ekrana baktııım baktıııım, gözlerimden yaşlar aktı, elim varmadı yine, vazgeçtim. Bu saatten sonra olmaz artık. Vardır evrenin bir bildiği, bir şeyler öğretmek istediği kesin!

…Derken bir telefon çalıyor!


Elif Seda Kemer’deymiş! Bize sürpriz yapmış! Hemen onu yoldan aldı Selahattin, “bana iş verin, çalışınca kendimi iyi hissediyorum” demez mi? Ahhh bu hayat! Bakalım olaylar nasıl gelişecek?


***


Ya tam teslimiyet ya da tam teslimiyet! Bu işin ortası, yarım porsiyonu olmuyor Ayşe! Öyle ahkâm kesip herkese “hayata teslim olun” diye vaaz vermekle hiç olmuyor. Hele sen bir teslim ol bakalım da görelim!



Hep birlikte göreceğiz arkadaşlar.


Çarşambaya Allah Kerim.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.