İçimizdeki bilge

İnsan olmakla ilgili temelde ne kadar “aynı” olsak da her birimiz ne kadar da farklı deneyimlerden geçerek bugünlere gelmişiz.


Annesi Selahattin’i üç buçuk yıl emzirmiş mesela, bense çok kısa süre süt emebilmişim annemden, babam o zamanın meşhur bir bebek maması firmasında çalışıyormuş, mama ile beslemeye devam etmişler beni. Sonrasında da alerjik astıma yakalanmışım.


On üç yaşıma gelip de iyileştiğim zamana kadar, pek çok şeyin bana alerji yaptığı gerekçesiyle “yasaklı” olduğu bir dönem geçirdim. Dolayısıyla çocuk dürtülerimle canımın neyi çekip neyi çekmediğini bile bilemeden onca yıl yaşadım. Düşünsenize çikolata yasak, muz yasak, çilek, lolipop, çiklet, kuştüyü yastık, yumurta, evde çiçek büyütmek, kısaca bir çocuk için ne kadar da güzel sayılabilecek şey varsa “yasak!”


Selahattin’le ilk tanıştığım zamanlar, onun “canım elma çekti, yoğurt çekti, hurma çekti” gibi şeyler söyleyişine şaşırırdım. “Aşeriyor yahu bu adam! Allah Allah” derdim. Kısa bir zaman sonra anladım, meğer adam haklıymış! Kimse ona çocukken, şu yasak bu yasak demediği için bedeniyle doğrudan bir bağlantı kurmuş belli ki.


Arkadaşımız Hülya hamileliğini bizimle geçirdiğinde, insanın kendi içselliği ile gerçek bağlantısı pekişmiş oldu benim için. “Hamileler et yesin, süt içsin, şöyledir böyledir” gibi tavsiyeleri hiç takmadı, canı ne yemek istediyse onu yedi. Ara sıra canı et istedi, ara sıra da süt. Bol bol tahin pekmezle beslendi. Doğum sonrasında da bebeğini büyütürken, kendisi ve bebeği ile ilişkisini takip ederek annelik yaptı. “Nohut yeme emzirirken, gaz yapar” diyenleri dinlemedi, canı istediği zaman yedi.


İnsanın kendi bedeniyle bağlantısı, kendi içselliği, kendi sezgileri var. Aşermek için hamile olmak gerekmiyor. İnsanın içinde doğruyu bilen bir mekanizma var ve onunla bağlantı kurduk mu bir kere tamam!


Gün geçmiyor ki bilim adamları yeni bir şey bulmasın. “Ay kolesterolü yükseltiyor” diye uzak durmamız söylenen yumurta aklandı, şimdi de bir zamanlar tu-kaka dedikleri tereyağının ne kadar da değerli bir besin olduğunu buldular yakınlarda!


O kadar çok bilgi bombardımanına tutuluyoruz ki kendi içselliğimiz güme gidiyor. Halbuki sahip olduğumuz çok değerli bir şey bu iç rehberimiz.


Çıralı’da yaşamaya başladığımızda doğuştan vejetaryen bir köylü kızıyla tanışmıştık. Daha bebekken kendisine yedirilmeye çalışılan tavuk suyuna çorbaya, köfte parçalarına kafasını çevirir, ağzını açmaz, yemezmiş.


Eğer bedende sistem şaşmış, denge bozulmuş değilse, canımızın çektiği şey ihtiyacımız olan şeydir diye düşünüyorum. Tabii ki canımızın kremalı pasta çekmesinden söz etmiyorum.


Veganlık ve vejetaryenlik için de aynı şeyi düşünüyorum ve öneriyorum. Canımız çekiyorsa yiyelim, çekmiyorsa tamamdır zaten. Yoksa, etik olmaması, vicdanımızın elvermemesi tabii ki çok kıymetli şeyler. Ama bilgi değil sezgilerimiz olsun rehberimiz.


İçimizdeki bilgeye selam olsun…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.