Müzik aşkına! -1
Bebekken beşiğime radyo koymuşlar, atalarımdan gelen müzik mayasını köpürtmüşler, radyoda neler çalardı hatırlamıyorum, ne çalsa uyurmuşum zaten, müzikle ilgili ilk anımda ud çalıp şarkı söyleyen babam için “baba nay nay çalıyor” dediğimi hatırlıyorum.
Küçük, taşınabilir bir pikabımız vardı, para biriktirmeyi ilk o zaman öğrendim, plak almak üzere bozuk paraları ayrı bir yere koyar, sonra da annemlerin sevdiği bir 45’lik plağı alırdık, Türkçe sözlü hafif müzik şarkıları, Ajda Pekkan, Behiye Aksoy, Mine Koşan, “yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor!” Yağmur cama çarpınca harap oluyor kadıncağız yazık, aşk ne demek hiç bilmiyorum ki yağmurun davetini anlayabileyim. Çoğu elem kederli şarkı. Ne heyecanlıydı pikaptan müzik dinlemek, tekrar tekrar dinlerdim sevdiğim şarkıları, bi keresinde rahmetli Altan Erbulak’ın “Kekliği düz ovada avlarlar” diye bi plağı vardı, kaç kere dinlemişsem artık, anneme fenalık gelmişti de “kırıp atıcam şimdi şu plağı, aaaa, yeter!” diye isyan etmişti kadıncağız.
Ahşap evin üst kata çıkan merdivenleri boyunca kanaryalarımız vardı kafeslerde, 8-10 kadar, babamın en sevdiği şeylerden biriydi kanaryalar, “makara çekiyor” denirdi böylesi ötmelerine, “tırrrrr çak çak çak çak çak tırrrrrr” hem de bisürüsü birden. Müzisyenleri kollayıp onlara evini açan, berberlikten kazandığını sanatçılarla paylaşan Halil dedemin arkadaşıymış Mustafa Nafiz Irmak, “Kanaryam güzel kuşum, ben sana vurulmuşum” isimli içli şarkısını bizim evde bestelediğini söylerdi dedem.
Babaannemle dedem de müzik sayesinde tanışmışlar, Selanik’teyken birlikte ud dersi almışlar. Dedem uzaktan duyduğu şarkıya birkaç saniye kulak kesilip ardından “kürdilihicazkar” diye makamını çıkarıverir, hemen şarkıya eşlik etmeye başlardı, hele neşeli bi müzik duymaya görsün, kastanyet benzeri iki içi oyuk parçanın ortadaki kaşık benzeri sabit bir parçaya lastiklerle tutturulduğu, salladıkça kaşık çalar gibi ses çıkaran, abanoz ağacından yapılma “çalpara” denen çalgısını ve sedef kakmalı defini içi kadife kaplı kutularından, zillerini de ceplerinden her fırsatta çıkarıp çaldığını hatırlıyorum.
Amcam kontrbas ve keman çalardı, Almanya’dan kesin dönüş yaptıkları zamandan hayatının sonuna kadar kontrbas çalarak yaşadı, amcamla yengemin arabalarına bindiğim zaman müzik dinlemeye bayılırdım.
Şarkı söylemeyi de severmişim demek ki, perdelerin arkasına saklanıp “susun, ben şarkı söyliycem” derdim. “Benim gönlüm bir kelebek, dolanıyor çiçek çiçek, zavallının bir baharı, ömrü böyle tükenecek” diyen şarkıyı duyunca ağlardım kelebek ölecek diye, gönül mönül ne bilmiyorum o zamanlar.
Nişantaşı’ndaki ahşap evimizin bahçesinde abim ve arkadaşlarının gitar çaldıklarını hatırlıyorum, asma çardağın altında ılık bir yaz akşamüstü olmalı. Abim gitar çalmaya meraklı olunca babam ona bir gitar almış, o da kendi kendine öğrenmiş çalmayı.
70’li yılların başları olmalı, ahşap ev yıkılırken taşındığımız amcamın evinde abim gitarını amfiye bağlayıp çalarken, müziğin yükselmeleriyle uyumlu renkli ışıkların odanın içinde yanıp sönmelerini hatırlıyorum. Duvarlarda Bravo dergisinden çıkan posterler asılı, o zamanlar kartlara istek parçalar yazılıyor, postalanıyor, sonra da radyodaki program takip ediliyor abimin istek parçası çalınacak mı diye, programın adı da şahane: “İsteyin çalalım.” Suzi Quatro’dan Santana’ya, Eagles’tan Alice Cooper’a çılgın çatlak insanların fotoğraflarına bakıp müziklerini dinliyorum, o zamanki şarkılarda bolca çığlıklar atılıyor. Annemler arkadaşlarıyla Elmadağ’daki Hydromel’e dans etmeye gidiyorlar bizi evde bırakıp, diskotekmiş orası, şarkılar çalınıp dans ediliyormuş.
Evde de her fırsatta dans edilirdi, güzel bir müzik çalıyorsa radyoda, babam annemi -elleri o sırada mutfakta bir şeylere bulaşmış da olsa- dansa kaldırır, birkaç dakika öylece dolanırlardı oldukları yerde.
Doktorum da müzisyendi, muayeneye başlamadan önce bize keman çalardı, amcamın arkadaşı, müzisyen dostluğu der, bizden para da almazdı. Doktor olmayı ilk o zaman istemeye başladım.
Ortak paydalarımız, bağlantı noktalarımız, ilgi alanlarımızın kesiştiği yerler. Kiminizle müzik kiminizle ekmek yapıyoruz, kiminizle yüzüp kiminizle yıldızlara bakıyoruz, kiminizle hayal kurup kiminizle dans ediyoruz. Hayat kertmesi… Bugün müzik bağlantısı kendini hatırlattı, hoş gelmiş safa gelmiş, bir yazıdan fazlası anım birikmiş müzikle ilgili, devam edeceğim…
Müzik âşıkları kaleye mum diksin! Sizlerin de hikayelerini merak ediyorum doğrusu.
Müzik aşkına!
YORUMLAR