Eviniz dar mı geliyor ineği de içeri alın!
Yaşlı minik hanıma içinde yaşadığı "nohut oda bakla sofa ev" dar gelmektedir; ak sakallı bilge adamdan bu konuda yardım ister. Adam kadına tavuğunu eve almasını söyler, kadın tavuğu eve alır ama bir değişiklik olmaz. Sonra keçisini de eve almasını söyler. Kadın bunu da yapar. Sonra domuzunu, son olarak da ineğini eve almasını söyler...
Kadın küçücük evine hayvanları doldurunca iyice darlanır. İhtiyar, kadına tüm hayvanları evden çıkarmasını söyleyince kadın derin bir nefes alır ve eskiden küçük bulduğu evinde ferah ferah yaşamaya başlar.
Adı "Nohut Oda Bakla Sofa" olan bir kitabın hikâyesi bu. Uzay sayesinde meraklısı olduğum çocuk edebiyatçılarından Julia Donaldsson'un yazığı Axel Scheffler'in çizdiği şahane kitaplardan biri...
Hikâyeyi okuyunca kendi evimi ve İstanbul'un halini düşündüm... Bu şehri yaşanabilir kılmak için çok fazla inek gerekecek bize.
'Almak mı almamak mı? Almamak!'
Memlekette işleyen tek sektör inşaat olunca; reklamlar, politikacılar, medya durmadan "Ev alın, evlenin, çocuk yapın, borç yapın" diye pompalayınca bunun verdiği gaz ne kadar uzak durmaya çalışsan da bir yerinden bulaşıyor insana...
Son altı ayda onlarca emlakçı vasıtasıyla 50-60 tane ev gördüm. Ekümenopolis'i izledim ve Vandana Şiva'nın "Petrol Değil Toprak" kitabını okudum...
En sonunda şu çıkarımlara vardım:
■ İstanbul'da çok fazla ev var ama park yok.
■ İstanbul'da yaşamaya devam etmek için zorlamaya gerek yok.
■ Ev almazsam eğer bütün evler potansiyel olarak benimdir.
3 çocuk neden lazım?
Bunların haricinde "3 çocuk yapın" diye tutturanları sonunda anladım. O kadar çok ev yapılıyor, konut fazlası öyle boyutlara ulaşmış durumda ki bu evlere yerleşecek birileri doğmazsa şehirler hayalet apartmanlarla çevrelenecek ve üretimden uzak inşaata yakın ekonomimiz pat diye çöküverecek. (Türkiye'de 300 bin olan müteahhit sayısının Avrupa toplamında 25 bin olduğunu biliyor muydunuz!)
Şu anda İstanbul'da 2.5 milyona yakın konut bulunuyor. Bunun yaklaşık 350.000 adedi boş. Ayrıca 300.000 konut daha yapılıyor. 2023'e kadar 5.2 milyon konut olacağı tahmin ediliyor. Yine bu nüfus artışına göre 2013'e kadar İstanbul'un en fazla 900.000 konuta ihtiyaç duyduğu hesaplanıyor ve buna rağmen hâlâ konut üretiliyor.
Kadıköy
Şimdi artık benim oturduğum (Kadıköy'de) bir inşaat teröründen söz edilebilir. Çevredeki eski binalar yenilenme faaliyeti içindeler. Bu, sokakları işgal eden hafriyat kamyonları, vinçler ve bunlarla beraber gelen gürültü, toz toprak, kapalı yollar demek... Kadıköy, şehir planı konusunda en başarılı semtten en zavallıya doğru bir dönüşüm içinde... Semtin dokusu diye bir şey kalmadı artık. Yıkılan evlerin yerine onlarca katlı binalar dikiliyor. Her bina diğerinin güneşini, diğerinin rüzgârını engelliyor. Üstüne üstlük dünyada mimari okullarında "ibret" diye okutulmaya aday gösterilecek Çiftehavuzlar meteoroloji arazisindeki ucube gökdelenlerimiz var. Ne semt sakinlerinin ne de Kadıköy Belediyesi'nin itirazları dikkate alınmadan süren inşaat bitince orada kimler yaşayacak çok merak ediyorum...
Üçüncü köprü
3. köprü inşaatı yüzünden kuzey ormanlarındaki ağaçların kesimine çoktan başlandı. İnternette havadan çekilmiş çölleşmenin fotoğraflarını görmek mümkün. Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken 27 Nisan 1995 tarihinde ifade ettiği "Üçüncü köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul'un çağdaş kentleşmesi ve şehir içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur" cümlesine yüzde yüz katılıyorum. Bundan 10 yıl sonrası için şu anda bile "Avrupa'nın en kirli havası" unvanına sahip İstanbul'un yaşanabilecek bir yer olmaktan çıkacağını öngörmek hiç de zor değil.
Dipnot: Vandana Shiva der ki: "Tüketici demokrasi, ekonomik diktatörlükle özdeşleşen sahte bir demokrasidir, gerçek demokrasinin toprağını çölleştirir."
YORUMLAR