Cadı ve mükemmel anne

Özellikle sabahları çıkıyor içimdeki cadı. Kahvaltı hazırla, kendin giyin, Uzay’ı hazırla, okula bırak, deniz otobüsüne yetiş safhalarından birinde...


Uzay’ın ben giyinirken 15 dakikalık bir TV izleme seansı var. Bundan asla taviz vermek istemiyor. Mesela biraz geç kalkıyoruz bazı sabahlar. TV’ye vakit kalmıyor. Bir an önce evden çıkmalıyız, yoksa benim bütün sistem çökecek; deniz otobüsü kaçacak, arabayla köprüyü geçmem gerekecek vs... Başlıyorum “Hadi”lemeye; bu “Hadi”ler içimdeki cadının duyulan ilk ayak sesleri... “Hadi”ler Uzay tarafından göz ardı edildikçe ve hareketi istediğim hıza bir türlü kavuşamadıkça saç tellerim dikilmeye başlıyor yavaş yavaş; sabırsızlanıyorum, sinirleniyorum... Eğer biraz daha uzayacak olursa bu süreç bağırıp çağırırken buluyorum kendimi... İşte cadı kontrolü ele geçirdi burada... Uzay ağlamaya başlıyor; ben sinirden çatlamak üzereyim... Sonra bir şekilde arabaya atıyoruz kendimizi; o kırgın ben kızgın...


Okulun kapısına geldiğimizde ikimizin de içinde bir burukluk; bu sefer de ayrılamıyor benden. Benim ne kadar acelem olursa o kadar ağırdan alıyor hayatı. Çileden çıkıyorum. Cadı tam gaz kontrolü ele almış durumda... Nihayet onu okula, kendimi deniz otobüsüne atabildiğimde yüreğimde bir yumruk oturmuş oluyor; ağzımda metalik, acı bir tat... “Sabah sabah, nasıl da kızdım oğluma, nasıl da bağırıp çağırdım” diye vicdan azabı çekmeye başlıyorum. İşte bu benim içimdeki mükemmel anne. Cadı sakinleşip mükemmel anne ortaya çıktığında işler daha da karışıyor. İçimde birbirinin ümüğünü sıkmak isteyen iki kadın var gibi düşünün...


Bütün gün gitmiyor bu acı his içimden; kendimi regüle etmeyi başaramadığım, oğlumun sabahına cinnet kattığım duygusuyla eziliyorum... Mükemmel anne çok iyi bildiği suçluluk gömleğini giymiş, eğmiş kafasını önüne, mırıldanıyor. Sonra bir mesaj atıyorum iki arkadaşıma. İkisi de şefkat vermeyi çok iyi bilen kadınlar; onlardan yardım istiyorum: “Ben kötü bir anne miyim söyleyin?”

Nilüfer cevap veriyor: “Hiçbirimiz mükemmel anne olamayız. Eğer olmamız gerekseydi ne işimiz var bu dünyada. Ama bunu fark edecek bir yerde olduğun için gurur duy. Çünkü akşama ona, sana yapılmayanı yaparak harika bir öğrenme fırsatı vermiş olacaksın. Buna onarma denir. ‘Üzgünüm oğlum’ deme kapasitesi. Ve sen buna sahipsin arkadaşım...”


Diğeri diyor ki: “Kalbinin üstüne taş oturdu di mi? Anlıyorum seni. Bana da böyle oluyor.”


İçimdeki cadı ve onu sürekli suçlayan mükemmel anne; arkadaşlarından şu kadarcık şefkat görerek sakinleşiyorlar. Göğsümdeki taş ufalanıyor... Biliyorum, bunu onarabilirim...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.