Festival itirafları

Hani benimle sinemada karşılaşırsanız görmezden gelin demiştim ya festival başlamadan, gerek kalmadı. Çünkü araya gerçek hayat girdi. İstanbul'un baharı gibi hayalimsi bir şey oldu benim için hep İstanbul Film Festivali, ne zaman geldiği bilinmeyen, sonra bir anda da bitiveren... Geçen yıl sonunda yırtmayı başardığım o zarın içine bu sene yeniden hapsoldum. Dünyanın sonu tabii gelmedi, gelmiyor zaten öyle kolay kolay. Genelde yavaş yavaş kuruyor içiniz, sonra bir bakmışsınız bitmiş bir şeyler. Neyse. Durum aslında bu karanlık tasvirim kadar vahim değil, benim de keyfim yerinde, hayatın her anında bazı tercihler yapmamız gerekiyor, yapıyoruz. Bazen sinemaya bazen ofise bazen parkta arkadaşlarımızla buluşmaya bazen ailemizi görmeye bazen memlekete bazen bankaya bazen vergi dairesine gitmemiz gerekiyor. Ben bu aralar genelde ofis ve çevresinde bulunuyorum, bol bol lezzetli kahve yapan yer var o 'çevrede' diye de keyfim yerinde.


Festivalin keyfini ise ne yazık ki kaçırdılar. Domino efektini nasıl yaratacağını çok iyi bilen, aslında bizim tarafta olması gereken ama nedense bir türlü olmayan bir takım güçler yılın bu sihirli iki haftasının da tadını kaçırmayı becerdiler. Bu esnada Köprüde Buluşmalar, sansürden dolayı festivalden çekilen tüm yerli yapımlar yüzünden iptal olan yarışma bölümlerinden en az yara alarak kurtulan proje oldu. Yapım aşamasındaki filmlere verilen destek iptal edildi belki ama fikir aşamasındaki katılımcı filmlere Türk ve yabancı ortaklarla yapılan fon desteği sürdürüldü.


Bense festivalin dördüncü günü falan mücadeleyi bıraktım. Her sabah erkenden posta kutuma gelen festival günlüklerini heyecanla okumayı bıraktım, basın gösterimleri çizelgesinin takibini de... İçten içe günün içine sıkıştırmanız gereken iş sayısının size sinemaya gitme şansını vermeyeceğini bilseniz de ümit içinizi bir virüs gibi kemirmeyi bırakmıyor, çizelge size, siz çizelgeye bakarken saat bir anda o son gösterime de yetişemeyeceğinizi göstermeye başlıyor. Gerisi stres, gerginlik ve hep bir geri sayım ve arkasından gelen hayal kırıklığı hali.


Geçen yıl tadına bakıp çok sevdiğim gece yarısı sinemasının peşini bırakmadım bir tek, o da gecenin o saati zaten iş olmaz diye. Neyse, olmadı da. İyi ki de gitmişim, yine çok korktum, gerim gerim gerildim It Follows/Peşimdeki Şeytan'ı izlerken (geçen yıl The Babadook/Karabasan'ın kurbanı olmuştum). İyi ki kahve içmişim bir de girmeden salona, o siyah kahveye ve filmin tansiyonuna rağmen ne çok esnedim be kardeşim, gözlerimden yaş geldi esnemekten, ağzım yırtıldı. Çıkışta da yaşlı bir teyze gibi yine şaşırdım İstiklal Caddesi'nin kalabalığına, sanırsınız ki işten yeni çıktı herkes, oysaki saat sabahın ikisi!


Şimdi Truman Show'un finalindeki gibi önümüzdeki mücadelelere bakıyoruz, bizim festival bitti Fransa'ya çevirdik gözlerimizi. Cannes'ın yarışma filmleri açıklandı ya dün mesela, unuttuk her şeyi, sanki gidip yerinde izleyebilecekmişizcesine onlara heyecanlanıverdik. Kim bilir, belki bir gün o da olur...


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.