Biri
Uzun lafın kısası, yanlış ilişkiler yaşamamızın esas sebebi, başa çıkamadığımız yalnızlık hissidir. Bir süre yalnız kalınca insan zayıf düşüyor. Dışarısı kaç derece olursa olsun, kanı çekilmiş gibi bir üşüme geliyor. Biri gelsin ellerini ısıtsın, yanağını okşasın, başını alsın omzuna dayasın, saçlarını sevsin istiyor, ona sarılıp onunla uyanmak.Dokunmanın, dokunulmanın böyle yatıştırıcı, iyileştirici bir etkisi var. Teslim olduğumuz, her şeyi unutup kendimizi bile isteye teslim ettiğimiz hep bu sarılmalardır.
Bu teslim olma halinde pek düşünmüyoruz, tartmıyoruz. Görmüyoruz, görsek de boş veriyoruz. Yalnızlığımıza merhem olan kişiyi, ne olursa olsun hayatımızda muhafaza etmemiz gerektiğine kendimizi inandırıyoruz.
Belki de hiç ortak noktamız olmayan, bazı alışkanlıklarını kimi hallerini zaman içinde katlanılmaz bulduğumuz kişilerle bizi bir araya getiren, zayıf düştüğümüz bu zamanlardır.
“Artık biri olsun hayatımda” demek yerine, kendimize sorsak ne aradığımızı, kimi aradığımızı bilsek, belki her şey başka türlü olacak. Geleni değil, kendi seçtiğimizi yaşayacağız. Yaprak gibi savrulmayacağız.
“Hayatımda biri olsa.”
Hayatımızda hep “biri” mi olmak zorunda? Kimse elimizi tutmasa, başımızı omzuna çekip saçlarımızı sevmese, biriyle uyumasak biriyle uyanmasak, kahvaltımızı biriyle etmesek, biri bizi arayıp sormasa ne olur? Dünyanın sonu mu gelir?
Biri gelecek, bizi sevecek ve sevilince her şey çok güzel olacak.
Olacak mı gerçekten?
Sevilmekle yetinecek miyiz? “Hayır, beni şöyle sevsin” demeyecek miyiz? “Beni biraz daha sevsin, daha çok sevsin.”
Tecrübelerimizle sabit. Biri geliyor, bizi seviyor ve her şey çok güzel olmuyor. Hatta bazılarımız için ardı ardına birileri geliyor, bizi seviyor ama bir türlü mutlu olmuyoruz.
Neden?
İhtiyacımız olan bu sorunun cevabını kendi içimizde bulmak.
İhtiyacımız olan “biri” değil, neden bu kadar yalnız hissettiğimizi, neden bunca zayıf düştüğümüzü bilmek.
Sevilmek istiyoruz da acaba biz kendimizi ne kadar seviyoruz? Biri bize değer versin istiyoruz da biz kendimize ne kadar değer veriyoruz? Biri bizi mutlu etsin istiyoruz da biz kendi kendimizi mutlu etmeyi biliyor muyuz? Bunun için hiç değilse gayret ediyor muyuz?
Birini beklememizin, mutlu olmak için birinden medet ummamızın sebebi ne? Aslında kendimizi yeterince sevmememiz, kendimizi değersiz bulmamız, kendi kendimize mutlu olmayı bilmememiz ve bunu öğrenmek de istememiz değil mi?
Hayatımızda “biri” olmadığı için kendimizi “hiçbir şeyimiz yokmuş gibi” hissediyoruz. “Biri” var diye “her şeyimizin olduğunu” düşünüyoruz. O zaman o gittiğinde, bir gün yanımızda olmadığında “hiç” mi olacağız? Varlığımızın şu dünya üzerinde hiçbir anlamı yok mu?
Biz kendimize yetmeyi, kendimizi sevmeyi, kendimize değer vermeyi, hayatın bize bahşettikleriyle mutlu olmayı öğrenmedikçe, mutluluğu hep kendi dışımızda aradıkça kimseyle mutlu olabilir miyiz?
Tek öğrenmemiz gereken, yalnızlık hissinin yetersizlik hissinden geldiği ve kendimize yetemedikçe yakamızı bırakmayacağı.
Kendimize nasıl yeteriz?
Eğer hayatta bizi heyecanlandıran amaçlarımız, hırstan değil sevgiden beslenen uğraşlarımız olursa, sahip olduklarımızın farkına varırsak ve onlarla samimiyetle mutlu olmayı bilirsek kendimize yeteriz ve “biri” gelsin diye gözlerimiz yolda beklemeyiz.
O zaman “biri” zaten kendiliğinden gelir. Çünkü kendine yeten insan huzur yayar ve herkesin ihtiyacı olan da bu huzurdur.
YORUMLAR