Budapeşte'den selamlar!


Biliyorum “O kadar şehir varken ilk şehir neden Budapeşte?” diye soranlarınız çıkacaktır. Çünkü taze, hem de çok taze daha yeni dondum... Dün gece ayağımın tozuyla geldiğim Budapeşte’yi kendi penceremden anlatacağım. Şehir ikiye ayrılıyor Buda ve Peşte… Buda’da evler ağırlıklı ve Budin Kalesi, Peşte’de ise oteller ve işyerleri. Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan bir sürü köprü var. En ihtişamlısı eski Gresham Sarayı olan şimdiki Four Seasons Oteli'nin tam karşısındaki aslanlı köprü. Otelin altındaki kafede oturup bu keyifli manzarayı izleyerek bir kahve içmenizi öneririm.



Fenerbahçe ve Milli Takım'ın efsanevi kaptanı sevgili Şeref Has’ın doğum gününü kutlamak için geldik Budapeşte’ye. Yaşını sormayın çünkü muamma ama 75 olduğuna dair söylentiler var. Ailecek geldiğimiz tatilde her jenerasyon var. 80’ler, 70’ler (ben), 60’lar, 50’ler ve 30’lar...


Tam bir turist edasıyla valizimizi bırakır bırakmaz hemen düştük çarşı yollarına. Buram buram Avrupa kokuyor tertemiz ve sıcacık bir şehir. Çarşıda hemen Macarlara özgü en güzel Gulâş çorbasını içebileceğimiz bir yere (Cyrano) oturuyoruz. Hem çorbasını hem de yemeğini sipariş ediyoruz. Bence yemeğin ismi yemeğin tadından önde ve bir pazarlama harikası.


Asıl akşam Le Meridien Otel'in içinde Budapeşte’nin en meşhur Fransız Restoranı olan Le Bourboun'da cuma akşamları yapılan Macar gecesini yakaladık. Şahane bir doğum günü kutlaması folklor gösterileri, müthiş Çigan müziği ve açık büfe Macar Mutfağı... Benim favorim kaz ciğeri pate. Tüm Amerikalı turistler şok oldu çünkü biz Türkler kemancı gelince alışkanlığımız para vermek olduğu için tüm gece bizim masada konser vardı. Ve danslarımız... Sabaha kadar tüm kadro pistte eğlendik.


Budapeşte’yi gezmek ve görmek isteyenlere çok güzel bir haberim var. Budapeşte’nin en iyi turizm şirketinin sahibi ve çalışanları Türk. Bizi Macar filolojisi bitirmiş pırıl pırıl bir genç arkadaş gezdirdi. Kerim’e buradan sevgiler. Bu arada Budapeşte’ye gitmek için en güzel mevsim şimdi ve ilkbahar.




Mimarisi muhteşem; opera binası, parlamento binası, Budin Kalesi, Gül Baba Türbesi, ve Budin Sarayı'nın içindeki sergileri gezdik. Müzede beni en etkileyen şey Zigetvar Seferi'ni anlatan tablo oldu. Saray, II. Dünya Savaşı'nda komple yandığı için dışı aslına uygun inşa edilmiş içi ise sergilere ev sahipliği yapıyor. Kaleden inerken Mustafa Kemal Yürüyüş Yolu, isminden ötürü beni çok duygulandırdı. Bu arada Gül Baba'yı da bu kadar güzel muhafaza etmeleri ve gül tütsüleri yakmaları çok hoştu.



Bu müthiş mimari, yeme içme anlamında da şehre yansımış. 2 adet Michelin yıldızlı restoran var: Onyx ve Costes. Çok meraklılarına kişi başı 40–60 Euro arası kişi başı yemek yiyebilirler. Artık İstanbul’da da Michelin yıldızlı bir restoran olması lazım. Müthiş tarihi kafe Gerbeaud görülesi ve lezzetleri tadılası... İtalyan olarak TG İtaliano harika fakat Mamma Trattoria da denenmeli. Nobu sevenler Kempinskiye.


Bütün bir seyahat Budin Kalesi'nden ötürü Sülüman'ı andık. Sonra öğrendik ki “Binbir Gece” dizisi reyting rekorları kırıyormuş orada diziye “Şehrazat” diyorlarmış. Bergüzar Korel de sanırım diziyle alakalı Budapeşte'ye gelmiş; dönüş uçağında beraberdik.


Siz bu satırları okurken St. Petersburg çalışmalarına girildi bile cuma uçağıyla dönüyorum...

Hayat sizinle paylaşınca daha da güzel...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.