Tanrı’nın armağanı…

Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık eğer, yeni bir mecradaki ilk yazım çok daha neşeli olurdu. Yeni girdiğim bir ortamda kendimi tanıtmak için kullandığım giriş cümlem olan “Adım Elif Doğan, iki oğlum, bir blogum, şimdi bir de kitabım var” der, sonra da “yarışmacı arkadaşlara başarılar” dilerdim. Devamında anneliğin bence neden tozpembe olmadığını anlatır, bir iki kaynaşma espri yapmaya çalışırdım bu yeni dâhil olduğum topluluğun okuruna…


Ama kolay değil. Bugünlerde içinde acı, öfke, haksızlık, yolsuzluk, tape, seçim… geçmeyen bir yazı yazmak kolay değil. Gündemi ucundan bile takip ediyorsanız bunlara kayıtsız kalmak mümkün değil.


Ben zorlanıyorum. Ayakta durmakta… İşimi yapmakta… Çocuklarımla oyun oynamakta… Yemek yapmakta… Hayata devam etmekte zorlanıyorum.


Her sabah “Acaba dün gece uyurken neler oldu?” diye uyandığımız, uyanır uyanmaz Twitter’a (artık medya o oldu) sarıldığımız bir ülkede yaşıyoruz en nihayetinde. Her gün ya yeni bir acı ya da geçmiş bir acının yıldönümünü yaşıyoruz. O olmazsa yeni bir yolsuzluk ya da o yolsuzluğun yüzsüzlüğünü sindirmeye çalışıyoruz. Psikolog değilim ama bu kadar yükün hiçbir insan evladı için normal olmadığını düşünüyorum, kesin düşünce…


Geçen sabah da “Acaba yine nelerle karşılaşacağım, hayır olsun” diye telefonumu ele aldığımda karşıma ilk çıkanlardan biri, kalp krizi geçirip hayattan ayrılmadan birkaç ay önce çok sevdiği beş torununa seslenen Amerikalı bir büyükbabanın mektubuydu. Mektubunda, 72 senelik ömründe biriktirdikleriyle hayatta nelerin önemli olduğuna dair torunlarına nasihat veren büyükbaba şöyle diyordu:


Bugün hayatımızdan bir gün; ve bir daha geri gelmeyecek.


burada


Dünyanın bir ucundaki bir büyükbabanın çocuklarına verdiği bu hayat dersi, ardı ardına irili ufaklı kötü haberler almaya hazırlandığım bir günün başlangıcında karşılaşabileceğim en (ve ne yazık ki tek) iyi şeydi…


“Hepiniz ailenize ve dünyaya Tanrı’nın birer armağanısınız” diyordu büyükbaba. “Bunu aklınızda tutun, özellikle de zorlandığınız zamanlarda.”


Tanrı’nın birer armağanı. Sen, ben, o, biz, onlar… Hepimiz…


Bunu ne zaman unuttuk?..


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.