Okullar “öyle çocuklar” için açılmıyor!‏

Elimde bakanlar kurulu listesi, toplama yapıyorum. Üşenmeden oturdum sayıyorum; 5, 6 daha ekle, ona 4 ekle, ona bir 6 daha ekle...



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: 4 çocuk.


Adalet Bakanı Sadullah Ergin: 4 çocuk.




Sağlık Bakanı Recep Akdağ: 6 çocuk.




Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: 4 çocuk.




Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: Henüz yok.




Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: 4 çocuk.




Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı Taner Yıldız: 4 çocuk.




Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay: 2 çocuk.




Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz: 3 çocuk.




Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı: 2 çocuk.




Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay: 3 çocuk.




Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ: 3 çocuk.




İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin: 6 çocuk.




Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz: 2 çocuk.




Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan: 2 çocuk.




Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım: 3 çocuk.




Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar: 5 çocuk.




MEB Bakanı Ömer Dinçer: 3 çocuk.




Bilim ve Sanayi Bakanı Nihat Ergün: 4 çocuk.




Spor Bakanı Suat Kılıç: 3 çocuk.




Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: 2 çocuk.



Gıda Bakanı Mehmet Mehdi Eker: 3 çocuk.



Orman ve Suişleri Bakanı Veysel Eroğlu: 4 çocuk.




AB Bakanı Egemen Bağış: 2 çocuk.




Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin: 2 çocuk.




Başbakan Yardımcısı Ali Babacan: 3 çocuk.




Bakanlar kurulu üyelerinin toplam çocuk sayısı 83.




Allah herkesin çocuğuna uzun ömür versin.




Benim de 30 senelik bir arkadaşım var. Bakan makan değil.




Adı: İrem Afşin.




Bir tane de oğlu var.




Adındaki Nazım’ı Nazım Hikmet’ten alan, Özgün’ü de yaşayacağı hayatı bilirmişçesine alan kendine has, kocaman kahverengi gözleriyle insanın içine bakan Nazım Özgün, aile arasında nam-ı diğer Böcük.




29 Ekim 2001 doğumlu…


18 aylıktan itibaren yaşadıkları farklı sorunlardan sonra ve uzun uğraşlar sonucu 3 yaşında “Atipik Otizm” teşhisi kondu Nazım’a…



Konuşmaya 4,5 yaşında başladı, 5,5 yaşında kendi kendine okuma yazmayı söktü.




4 yaşı ile 7 yaşı arasında o anaokulundan öbür anaokuluna kovuldukları için 4 farklı yuvaya gitti.



İlkokula başlarken 8 okul dolaştılar.




Bir tanesi nihayet kaynaştırma raporu ile yani “normal/standart/nörotipik” çocuklar ile okumasını kabul etti de ilkokula başladı.




Nazım başlarda uyum sağlamakta zorlandı ama otizmden gelen fotografik ve video hafızası ve öğrenme sevgisiyle başarılı bir öğrenci oldu.




Ama 4 yılda diğer veli ve öğrencilerin Nazım hakkındaki önyargılarından, itip kakmalarından ve dışlamalarından hiç kurtulamadı.




Nazım aldırmadı, aldırdıysa da çaktırmadı.




Üçüncü sınıfta 17 bin çocuk arasında yapılan sbs deneme sınavında 500 tam puanla Türkiye ve İstanbul birincisi, dördüncü sınıfta 16 bin 200 çocuk arasında yapılan sbs deneme sınavında ise Türkiye 27’ncisi oldu.




Dördüncü sınıfı "takdir" ile bitirdi.




Ve eğitim yasası bir gecede değişince İrem’le Nazım’ın "kovulmayacakları" bir okul arama çalışmaları yeniden başladı.




İrem hiçbir okula yalan söylemedi. Her görüşmede Nazım’ın özel durumundan bahsetti.




Okullardaki rehber hocalar, yöneticiler İrem’e, İrem onlara baktı.



İrem, otizmden haberleri bile olmayan bu eğitimcilere uzun uzun ne olduğunu anlattı.




İkna olmuş gibi yapan okul yetkilileri her seferinde “Bir de sınava girsin bakalım” dedi.




Her sınav yolculuğunda Nazım sınıfın kapısında annesine, “Üzülme anniş ben bu sınavı da kazanacağım” dedi ve kazandı.




Her sınavın ardından ret cevapları gelmeye devam etti.




Okulun rehber hocaları İrem’e yaptıkları açıklamalarda; “biz öyle çocuk almıyoruz, biz başarı odaklı bir okuluz, bütün çocuklarımız normal!” gibi cevaplar verdi. İrem Nazım’ı evde kendi kendine, “ama ben sınavı kazandım, iyi bir öğrenciyim, neden almadılar ki beni? Otizmi bilmedikleri için...”


Derken buldu.



İrem ağlıyor, oğlan annesini teselli ediyor. İrem’in içi kırılıp dökülürken, oğlan annesine şakalar yapıyor.




İrem yorgun, 7,5 yılı 17 yıl gibi yaşarken, oğlan 18 yaşında gideceği üniversitelerin hayalini kuruyor.


İrem’in teşhis konduğu gün “Bir gün konuşur mu?” diye baktığı oğlu, “Anniş, atlatırız bugünleri” diye annesine güç veriyor.




Herkes okuma bayramlarında sahnede çocuğunu görünce ağlar ya, İrem Nazım Özgün folklor oynarken veya şiir okurken iki kere ağlıyor.




İrem ayakta oğlunu alkışlarken, hikâyelerini ve verdikleri mücadeleyi sadece ikisi biliyor.




Her gün başka bir okulun sınav kapısından el ele çıkıp, el ele ret cevabını bekliyorlar.




Çünkü okullar “öyle çocuklar” istemiyor.




Okullar ve yetkililerinin verdiği cevapların anormalliği verdikleri eğitimin kalitesini belirliyor.




İrem oğluna eğitim verecek okul bulamıyor, Nazım “Şimdi okullu olduk” diyemiyor.




Dönelim elimizdeki rakamlara: Nazım Türkiye’deki 500 bin otizm teşhisi konan çocuktan sadece bir tanesi.

Bakanlar kurulu üyelerinin 83 çocuğu var!


Eğer, yazıyla bir, rakamla sadece 1 tanesinin ama sadece bir tanesinin çocuğuna böyle bir teşhis konulsaydı, yasa bir gecede ek bir düzenlemeyle değişir miydi?




Yanıtı elbette biliyoruz.




Yanıtını bilmediğimiz soru şu: Nazım’ı alıp okutacak, onu eğitmek isteyecek bir okul yok mu?




Eğer yoksa o ret cevabı veren okulların da bu aşağılayıcı, dışlayıcı sistemin de Allah 4+4+4 kere belasını versin!





Saygılar!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.