Meclis çok güzel gelsene!
Televizyonlarını yeni açanlar için özetleyelim: Başbakan Erdoğan’ın her salı adeta dayak hutbesine dönüşen Meclis konuşmalarının mönüsü bu.
Önce en kalbi duygularla selamlanıyoruz, sonra grup toplantısının millete, ülkeye ve demokrasiye hayırlar getirmesini Allah’tan temenni ediyoruz. “Aziz ve muhterem kardeşlerim” girişiyle ekonomide nasıl uçtuğumuzun özetini alıyoruz.
Ara sıcaklarda ana muhalefet partisine ve liderine hazırlanan laflar var.
Medyanın ve köşe yazarlarının yediği sağlı sollu tokatlar aralarda servis ediliyor.
Misafirin umduğunu değil, ummadığını da yediği bir sofra bu!
Her anı başka bir gerilimle donatılmış, ne vakit terörist ve hatta holigan ve hatta istirmacı ve hatta bölücü ilan edilebileceğimizin formülü Başbakan’da.
Salı hutbeleri toplu hakaret keyfi yaşadığımız anlarla dolu. Başbakan sözlerinde samimi olduğunu söylüyor, bu duyduğumuz ses onun kalbinin sesi, gönlünün sesi, vicdanının sesi, kendisi gönülden konuşuyor, vicdanının sesini hissederek konuşuyor. Kendisi böyle diyor.
AK Parti dışında herhangi bir partiye oy veren insanların “Yok yahu bizi de kucaklayacağını söylemişti bir zamanlar” diyebileceği bir ortam değil bu. Azar üstüne azar, ayar üstüne ayar.
Ve bu bir ilk değil, salı günleri Erdoğan’ın grup toplantısı konuşmaları tezahüratlarla bölünüyor. Halkı ilgilendiren görüşmelerde, Meclis’teki geyik derisinden koltuklarda uyumayı yeğleyen vekiller grup toplantılarına belli ki sert İtalyan kahveleri atıp geliyor.
Şimdi uyumanın sırası mı, Başbakan konuşurken “Kıskananlar çatlasın” diye bağırmak gerek!
Herhalde bulunduğumuz nokta kıskanılacak bir seviyede ve biz tam tartamıyoruz. Başbakan “Bu ne had bilmezliktir, bu ne kafasıdır?” diye sormayacaksa, tam olarak neyi kıskanmamız gerekiyor?
Mesela, Hrant Dink’i tehdit ettiren valiyi milletvekili, “Örgüt yok, milliyetçi duygu var” diyen emniyet müdürünü vali yapan AK Parti hükümetinin icraatlarını mı kıskanacağız?
Ha belki de, Hrant Dink cinayetini azmettiren Erhan Tuncel’in beraatini kıskanmalıyızdır.
Sivas Davası’nın zamanaşımından düştüğü ve Başbakan’ın “Milletimiz için hayırlı olsun” dediği bir ülkedeyiz, bunca yıldır “Bu vahşetin hesabı sorulur mu?” diye enayi gibi beklemek başka bir ülkeye nasip olmaz ya, bu bunu mu kıskanmalıyız?
Poşu taktı diye aylarca hapiste yatan öğrencisi var bu ülkenin. Ve hala yüzlercesi aylardır hapiste, adalet gelmeyen bir otobüs ya, onu bekliyorlar.
Memleketin adı “Olay belli” göbek adı “Faili meçhul”, bumerang gibi hayatlarımız, atılıp atılıp başladığımız noktaya geri dönüyoruz.
Her günü aynı memleketin. Her haftası. Cumartesi Anneleri 397 haftadır oturuyor.
Sıfırdan başlayıp 397’e kadar saysanıza bi? Çocuklarının kemikleri olsa onlara sarılıp öpecek anneler taşa 17, 20 yaşında bıraktıkları çocuklarının resimlerini dizerken mezar mezar üstüne, acı acı üstüne seriliyor.
Halkın eline vermişler birer abaküs, gün üstüne gün ölü üstüne ölü topluyoruz.
Uludere neredeyse senesini devirecek, daha bir “Özür” duyamamışken, daha yaralar açıkken, yaranın üstüne biber gazı sıkılıyor, bizdeki tedavi yöntemi bu…
Hapiste meslektaşlarımız yatıyor, 678 vatandaş 50 gündür ölümü bekliyor.
Önümüz kış, "Allah verdi, TOKİ aldı" diyeceğimiz günler de yaklaşıyor.
Ve ironiye baksanıza meclisten "Kıskananlar çatlasın" sesi geliyor.
En son hatırladığım Seda Sayan kendi programında Atatürk’ün balmumu heykelini oturtup neşe içinde 19 Mayıs’ı kutlamış, gelen tepkiler üzerine “Demek ki herkesin gözü bende, kıskananlar çatlasın” demişti.
Meclisteki seviye kadınların önce göbek attığı, sonra karısını aldatan adama toplu bela okunan sabah programları seviyesine indiyse, seçilme yaşı 18’den 4’e de inebilir.
Hiçbir mahsuru yok, bacım bize böyle meclis yakışıyor!
YORUMLAR