Annen seni arkadaş olarak ekledi!

Anneler, annelerimiz, sevgili Romalılar.


Aklınıza, bilginize, tecrübenize, hayattaki duruşlarınıza saygım sonsuz, sevgim de keza. Hiç size yanaşmak istemezdim. Lakin… Derin nefes alıp soruyorum: Nasılsınız inşallah? Facebook’larınız n’apıyor?

Şaka yapmıyorum: Bir arkadaşa bakıp çıkacağım diye bizi kandırdınız, bize Facebook’ta hesaplarınızı açtırdınız iyi mi oldu? Hatta oldu mu?


Biz sizlerin gençken duvara, afişe çıkma hikayelerini dinleyerek büyüdük ya, o duvarlar da şimdi ‘Çare Sarıgül’lerle doldu ya, siz de haklısınız, ne yapacaksınız, gelin bizim Facebook duvarları sizi bekliyor.


Psikolojik açıklaması budur belki de. Ama gidişiniz gidiş değil. Facebook bu değil.

Annem, anneler, annemin komşuları, yakın arkadaşları, arkadaşlarımın anneleri, arkadaşlarımın annelerinin komşuları, teyzelerim, amcalarım bu bir isyan.


Sizi müzakere masasına çağırma vakti geldi de geçiyor.


Ayıptır söylemesi, eşşek kadar olduk. Önümüzde takoz gibi taytıllarımız. ‘Necla senin kız ne iş yapıyor?’ “Ah canım, biliyorsun Fransa’dan sonra Londra’da doktorasını verdi, şimdi çamaşır makinelerinden sorumlu deterjansız ön yıkama direktörü...”


Olanımız bile var.


Ama siz ne yapıyorsunuz? O kariyer basamaklarını pıt pıt narin bir ceylan gibi sekerek atlayan evladınızın Facebook sayfasında kentsel dönüşüm buldozeri gibi duruyorsunuz.


Buna yürek dayanır mı?


Facebook’a tünel kazarak girmeye başlamadan evvel gelin bir oturalım, anlaşalım:

Diyelim ki biz de sizin gibi girdik Facebook’a -içinizde feys diyenler de var, gözümden kaçmıyor, neyse- iki satır derdimizi dökeceğiz.


Yazıyoruz: ‘Hofff!’ Bu kadar! Vay sen misin ‘Hoff’ yazan! O saniye, pat layk, pat yorum. ‘Canım yavrum, ne oldu? Neden hofffladın? Seni doğururken içime düşen ateş…’ Ha? Anne, annem? Ne ateşi, nereden geldik buraya? ‘Kedidir kedi’ deyip de geçiştiremezsin, aşağıda Panter Emel gibi duran annen var. ‘Seni kim üzdüyse ben onun sosyal medyadan canını alırım!’ diyor sessizce.


Annen seni doğduğun güne fırlatmış, kendini bir sabah 40 yaşında kundakta hayal etmek varmış. Annenin içine düşen ateş de ekstradan orada yanıyor. Facebook olmuş şömine, çıtır çıtır oturuyorsun anacağınla!


Kalkıp da gidemezsin.


Önce iyi bir evlat olarak annenin yorumunu layk edeceksin. Çünkü neden? Anneciğin en doğrusunu bilir! Tabağı boş da gönderemezsin. Bir yorum da senden: ‘Annecim, yok yok doğalgaz faturası gelmiş de…’ Vay doğalgaz mı? Doğalgaz demek hükümet demek, hükümet demek şu demek: ‘Yavrucuğum, Sümeyye’nin gözlüğü kaç paraymış haberin vardır, senin doğalgaz faturan da ne ki?’ Sümeyye mi? Evet, Sümeyye. N’aber Sümeyye, benim doğduğum gün annemin içine düşen ateşin başındayız, gelmek istemez misin? Çöp şiş alır mısın?


Annen 600 dakika durabilir Facebook’ta ama senin hemen kaçman lazım hemen. Ama yok arkadaş bu kadro hıçkırık gibi, biri hıplayınca öteki de hıplıyor.


60 yaş üstü hep online olabilir mi? Birazdan annenin apartmandan komşusu da gelir. Hah geldi. Tanrıverdi teyzen. Adı öyle, meğerse annesiyle babasının çocukları olmuyormuş, bir gün bir bakmışlar Tanrıverdi teyzenin şu anda 104 yaşındaki annesi hamile. Ondan tanrı vermiş.


Sen bu hikâyeyi nereden biliyorsun?


Çünkü Tanrıverdi teyzenle annen bu hikâyeyi 694 kere anlattı da oradan.


Altta kopuyorlar. Tanrıverdi olmuş Tanruş. ‘Ah, ah, Tanruşcuğum bizim çocukların bir gemisi olamadı’ Sessizce kapatıp gitmek en iyisi. Annenin arkadaşının yorumunu da laykla ve uza…


Bitmez ama! Bitmiyor. Mark farkında değildir ama bizim annelerimizin kullandığı Facebook’un Çin malı olduğundan şüphe ediyorum. Ya da ileri teknolojiye geçtiler. O siyasi komiklik şakalar sayfalarına nasıl düştünüz anneler, annelerimiz?


Her güne bir fıkra kampanyasına nasıl dahil oldunuz?


Altta ‘Paylaş’ diyor, paylaşıyorsunuz da ya bizim ruh halimiz?


Biz paylaşmıyor muyuz?


Elimiz çıksın, biz de basıyoruz o lanet butona.


Diyelim ki arkadaşlarımızla sokaktayız, elimizde biralar, saklamayı unuttuğumuz için sigaralarımız. Vay arkadaş sen misin paylaşan?


“Evladım, dün gece babanla ben takırdadık soğuktan, siz sokakta o buz gibi biralar, bir de sigara, atkınız şapkanız yok mu?”


Annem, annelerim. Ne şapkası, ne atkısı? Hepimizin toplam yaşı olmuş 247!


Yorum yazmasan, telefonun çalacak. “Neden öyle zargana gibi çıktınız sokağa? Kaça kadar içtiniz? Ölümü gör birinizin bir derdi mi var?”


“Hayır anne ya!”


“Tamam çemkirme bana, atkınızı takın, az için!”


Peki annemler, komşularımız, Türki cumhuriyetlerde yaşayan annelerimiz. Soruyorum.


Orta yere bebekliklerimizi, pala bıyıklı üç parmak kaşlarımızla, xxl fosforlu mayolarımızla sahilde dumbo gibi oturduğumuz günlerden kalma fotoğrafları koyup, altına yazdığınız benim güzel kızımlar, bebişimler, aslan oğluşum’lar yeni iletişim biçimi midir?


“Anne yazma şöyle, bebek miyim ben?” de diyemiyoruz ki, sen misin bunu diyen, al sana yeni durum güncellemesi: “Bebişim, bebişim, bebişim. Sen benim bebişimsin!”


Hayır, asabisiniz de, yemin ediyorum, ellerim titreyerek yazıyorum. Saksıdan çıkan bebek fotoğrafı paylaşıp “Canım yavrum sen de bana bir torun versen” yazıp iki dakika sonra “DİKKAT YENİ BİR VİRÜS ATAĞI UYARISI. HESAPLARINIZ TAKİPTE” yazan, oradan kopup Karadeniz isyanına katılan, Paul Anka’dan Selda Bağcan’a bağlanan, sonra “BİZ AİLECEK CUMHURİYET YÜRÜYÜŞÜNDE OLACAĞIZ, BEN TORUNUMUN ELİNDEN TUTARKEN VE GURURLA YÜRÜRKEN, KİMBİLİR SEN AH SEN NELERİN PEŞİNDE OLACAKSIN AMA GÜN GELECEK BİZİM AYAK SESLERİMİZDEN KORKACAKSIN” (ELBETTE HEPSİ BÜYÜK HARF!) yazan, Kuzey Kutbu için son çağrıyı paylaşan sizsiniz…


İsyan bayrağını açtınız da bebişleriniz korkuyor.


Bizi anlayın.


İnsan bu yaşta annesini, Bedirvan teyzesini arkadaşlıktan atamaz ki! Sonra yazarsın durum güncellemesine: “Buzul çağı” diye…


Anne küsmesi diye bir şey var. En korktuğum. “Ben bilmem evladım, sen her şeyin en iyisini biliyormuşsun ya, nasıl istiyorsan öyle yap, biz eski kafalıyız ya!”


O dudaklar sen bir büzüş, o boyun anam sen 40 derece eğil, o sırada yakın gözlüğü de kaybolur hep! Hafif nemli gözler. Seni doğurduğum gün içime düşen ateş’e geri sayımdayız.


Annem, annelerim, annemin arkadaşları, komşular, değerli kentsel dönüşüm karşıtları, saygıdeğer Sözcü okurları, Silivri’nin yılmaz bekçileri, torun beklerken Gezi Parkı ağaçlarına sarılıp ağlayanlar, komik olmayan mesajlı karikatürkolikler, Mevlana’nın iletişim danışmanları…


Küsmeyin. Gelin okey oynayalım, Farmville’de köleniz olayım, bahçelerinizi çapalayayım, isterseniz birbirimizi dürtelim. Ama şu bebişlere, oğluşlara bir son verelim. “Ercüment amcana arkadaşlık teklif et, ayıp evladım’ı” bir bırakalım.


Bizimki de can, bizimki de feys. Öpüyorum. Duvarıma bekliyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok güzel eksiksiz tarif..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.