Ağaçlar bizden...
İstanbul’a geldim.
Parka gittim, forumlara katıldım, yürüyüşte herkes ‘Bu daha başlangıç mücadeleye devam’ diye bağırırken ağlamak istedim. Aman ne bileyim.
Yaşlanıyorum herhalde.
Herkese sarılmak istedim.
Bir kibarlık da gelmiş.
Ne tatlı yapmışsınız İstanbul’u, ona da sarılıp öpmek istedim.
Oradan herkesle gurur duyuyordum, burada da devam ettim.
Değişen bir şey yok.
İyi geldi.
Buraya gelme sebebim de tamamen duygusaldı. Yeğenimi özlemekten orada daha fazla duramadım. Tek sırdaşım.
Dün baş başa geçirdiğimiz bir gündü.
Sinemaya gittik. ‘Sevimli Canavarlar Üniversitesi’ (Tavsiye ederim, nasıl canavar olabilirsiniz, ders çıkarılacak bir film diyebilirim, her anlamda)
Oradan çıktık. Köfte patates yemeğe gittik.
Bir anda ‘Sana anlatmam gerekenler’ var dedi.
Hah dedim geliyor okul dedikoduları. Can ne yapmış, Alp kimi seviyormuş diye anlattığı için hep, bu sefer sevdiği kızı itiraf etmesini bekliyordum.
Biz biliyoruz, Yağmur adı, ama ona itiraf ettiremiyoruz.
‘Kız meselesi mi?’ dedim.
‘Yok’ dedi, ‘Çok önemli konular, konumuz ağaç’
‘Sen yokken çok olaylar oldu burada, evde hep ‘Elif’e söylemeyelim, Elif üzülür, Elif merak eder’ diyorlardı. Ben anlatmaya karar verdim’ dedi.
Başladı:
‘Elif, ben salonda oyun oynarken benim televizyonu duymadığımı sandılar. Her şeyi duydum. İnanamazsın, çok fena şeyler oldu. Silah. Polisler silahlarını kullandı. Silah kullanan hapse girer demişti bir kere annem, hiçbiri hapse girmedi. İnsanları tabik ettiler, yakaladılar, silahla.’ (tabik: takip)
Hay allah dedim.
Devam etti:
‘Annemle babam beni hep anneanneme bıraktılar. Bir gün portakallı biber gazı yediklerini duydum. Şaka yapacaktım. Naneli var, çilekli var yer misiniz diye, yapmadım.’
‘Çöplere bak. Hepsinin üstünde Tayyip istifa yazıyor. İstifa etmek ne demek anneme sordum, görevini bırakmak demekmiş. Etmedi. Tayyip istifa diye burada insanlar bağırdı. Duymadı herhalde.’
Sebebini biliyor musun dedim?
Biliyormuş.
‘Sebebi tabii ki ağaçlar’ dedi.
‘Ağaçları sevmiyor Tayyip. Okşijen ne bilmiyor. Herhalde ilkokula gitmedi. Annesi babası da anlatmamış olabilir. Bütün ağaçları kesecekmiş. Ağaçları sevmeyeni ben nasıl sevebilirim. Okşijen hepimize lazım. Havasız kalıp ölebiliriz. Ağaçlarla oyun oynuyoruz. Onu da bilmiyor. Ağaçların arkasına saklanıyoruz. Keserse nereye saklanacağız?’
Alışveriş merkezlerinin arkasına dedim.
Gülmedi.
‘Komik değil bu’
Sessizliği bozmak için ‘Sakladığınız başka bir şey var mı?’ dedim.
Varmış.
‘Eskiden annem bazen Starbucks’a giderdi. Artık gitmiyor. Kızılkayalar’ı çok severdim. Anneannem artık oradan yemek yedirmiyor. Çünkü o adamlar da ağaç sevmiyormuş. Kızılkayalar’ın önünden geçmiyoruz, geçmek zorundaysak kafamızı çeviriyoruz. Oradaki ağbi çok üzgün. Anneanneme dükkân bomboş dedi. Anneannem de idare edemeyeceklerini söyledi. Çok yaramazlık yapınca beni de idare etmiyor.’
Anladım dedim.
Torunu varmış biliyor musun dedim.
Bilmiyormuş.
‘Dedecim, dik dur eğilme bu millet seninle’ diyormuş dedim.
Kaç yaşında dedi?
3.5 dedim.
Kendini kahkahalarla yere attı.
‘Ben 3,5 yaşındayken araba bile diyemiyordum, alaba diyordum. Küçük çocuk bunu diyemez ki. Çok komik. Hem benim de dedem var, ağaçları seviyor’ dedi. Uzun bir süre kendi kendine gülmeye devam etti.
Top oynamayı teklif etti.
Kabul ettim.
Evde değil, parkta oynayalım dedi.
Eyvallah dedim.
Parka inerken sokaktaki çöp konteynırının üstündeki ‘Tayyip istifa’yı gösterdi.
Buna ‘Dedeyse bunlara Dede Tayyip istifa yazmak gerekir’ dedi.
Parkta tam topa vuracaktı.
‘Son bir şey söyleyeceğim’ dedi.
‘Efendim’ dedim.
‘Tayyip, bizden değil. Ağaç sevseydi keşke. Bizim tarafa geçse çok eğlenecek. Ağaçlar bizden’ dedi.
(Bu anlattıklarımda tek bir satır bile bana ait değil. Efe’nin hepsi. Büyüyünce dediklerini unutmasın, kendisini unutmasın, bugünleri unutmasın diye… Aktardım sadece.)
YORUMLAR