Ayrılık Güncesi: Geceye tüneyen baykuşa…
Her geçen gün, bir öncekini aratıyor. Garip bir yolculuk bu. Kendisinden kaçmak için yola çıktığın şey, yolun sonunda seni bekliyor. Durmaksa köşeye sıkışmakla aynı şey. Anılar, somut bir varlık gibi üzerine abanıyor. Duyduğun acı da somut. Kalbini birinin avucuna teslim ederken yokluğunu hissedeceğini hiç düşünmemişsin. Bedeninin ortasında koca bir karadelik. Bir gün seni de yutmaya hazır.
Kaçmak söz konusu olduğunda neden hep doğduğum şehir aklıma gelir? Bir sığınak gibi gördüğüm için mi? Oysa mutlu çocukluk günleri kadar mutsuzluklarla da dolu. Yol boyunca duyduğum huzursuzluğu nasıl açıklamalı? Bir yanım, sanki kaçmıyormuş gibi, her şeyi geride bırakmanın hüznüyle sancıyor, diğer yanım, yolun sonunda onun kollarını açmış beni beklediği sanısıyla. Vardığımdaysa karşıma çıkan, çoktan bana küsmüş ve kırgınlığını başkalarına kucak açarak gizlemeye çalışan bir dışlamalar şehri. Yine de geçmişin hatırına bütünleşmek istiyorum sokaklarıyla. Belki adım adım alışırız birbirimize, diyerek. Her adımda ölü bir kelebek düşüyor kaldırıma. Yürüdükçe daha da incitiyorum doğduğum şehri. Tıpkı ona doğru yürürken onu da incittiğim gibi.
Çocukluk odamda bir sandık. Üzeri kitaplarla doluydu ben buradayken. Şimdi boş. Sanki yeniden kitaplarla doldurayım diye üstüne bir şey konmamış. Sadece bakışlarımla okşuyorum şimdilik. Belki birkaç kitap bırakırım giderken. Yatak örtüsünü hatırlamıyorum. Belli ki değişmiş. Yatağımsa aynı yerde. Giysilerimle uzanıyorum yatağa. Odamın rutubet kokusu, çocukluğumla birlikte yavaşça içime doluyor. En son ne zaman ağladım bu odada? Neden anılar hep en zayıf ânında yakalar insanı?
Yüzümü pencereye dönüyorum. Günün ilk ışığı çok sevdiğim bir kitaba vururdu bu pencereden. Şimdi gece yarısı. Bahçedeki güller uykuda. Uyumaya çalışıyorum düşünmemeye çalışarak. Neden yola çıktığımı düşünmüyorum. Kendimden kaçtığımı da. Yolun sonunda beni neyin beklediğini, onun benim için ne anlama geldiğini de. Neden sonra duyduğum bir sesle gözümü açıyorum. Aynı baykuş bu. Eminim. Bu odada en son onun sesiyle ağlamıştım çocukken. Korktuğum için değil, beni huzursuz ettiği için. Yine de sesini duyduğuma seviniyorum. İçimdeki huzursuzluğa bir bahane oluyor. Kalkıyorum yataktan. Çantamdan bir kitap çıkarıp gördüğüm ilk satırı okuyorum: “Uzaklar hiç bu kadar yakından saldırmamıştı.” Hafif bir gün ışığı sandıkta gezinmeye başlarken kitabı sandığın üstüne bırakıp çıkıyorum. Her boşluk iyi bir kitaba ihtiyaç duyar. Tıpkı sandığa düşen gün ışığının duyduğu gibi.
Affet beni anne. Günün birinde kadınların kalbini kıran bir adama dönüştüğüm ve her gelişimde bir baykuş sesiyle tekrar yollara düştüğüm için…
YORUMLAR