Robinson'un Cuma'ları
Geldiğimiz noktayı şöyle bir gözden geçirelim. Kapanan sinemalar, tiyatrolar ve kitapçılar kısmen duyup savunmaya çalıştıklarımız. Bunun yanında kaderine terkedilen aileler var. O kadar çoklar ki ve seslerini duyurmak konusunda o kadar yetersizler ki kentsel dönüşümle derinlemesine ilgilenmiyorsanız onlardan haberdar olmanızın imkânı yok.
Nostalji duygusu da arabeskin bir türü sanki. Geçmişi biraz hatırlayıp biraz ah vah edince hiçbir şey için çaba harcamaya gerek kalmıyor. Sinemalar mı kapanmış, yazık, takım elbiselerimizi giyip giderdik eskiden. Kendi yağıyla kavrulan özel tiyatrolar ayakta durmakta mı zorlanıyormuş, vah vah, ne büyük oyuncular yetişirdi zamanında oralardan. İstiklal Caddesi’nde neredeyse kitapçı mı kalmamış, tüh tüh, ne çok okurduk biz öğrenciyken, şimdi çok meşgulüz çok. Hiçbir şeye vaktimiz yok. Acilen bu duygudan kurtulmak lâzım. Yoksa yakında arkasından helvasını kavuracağımız bir İstanbul da kalmayacak.
Nostaljiyi bir kenara bırakıp son yıllarda kapanan sinemalardan başlayalım. Önce Emek. “Emek, benim için sadece bir sinema demek değildi. Aynı zamanda İstiklal Caddesi’ydi. Kolumu ilk defa bir kızın boynuna dolamaktı. Uyarlamasını izlediğim bir filmin kitabını kitapçılarda aramaktı. Bir kafede, barda ya da restoranda, müziğin bir film müziği olduğunu fark ederek kahve içmek, eğlenmek ya da yemek yemekti” demişim “Mucizelere İnanmıyorsan Okuma” adlı yazımda. O gün yeterince tepki gösterebilseydik muktedirlerin bu kadar fütursuzca ve saygısızca davranmalarının önüne geçebilirdik belki. Ama ondan önce de Alkazar, Sinepop, Atlas, Beyoğlu ve Lale Sinemaları birer birer kapandı. Yerlerine artık adını anarken tiksinti duyduğum alışveriş merkezleri yapmak için. Oralarda da yoktuk. Sonra yine kentsel dönüşüm adı altında İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarında blok blok boşaltılan ve otellere satılan kültür varlıklarımızı da yazıklayarak uğurladık kültür hayatımızdan. Ki onların içinde Cep Sahne 55 gibi, Haldun Dormen’in kurduğu ve tiyatromuza büyük katkılar sunduğu, ilk özel tiyatrolarımızdan biri vardı. Boşaltılan Old City de öyle. Bir de kapanan ya da kapanmak üzere olan kitapçılarımız var. Simurg, Pandora ve Kelepir'in bulunduğu bina bir otel grubuna satıldı bile. Kitapçıların durumu belirsiz. Şu son on-on beş yılda İstiklal’den sessiz sedasız ayrılıp yokluk âlemine göç eden kitapçılarımızı da bir hatırlayalım. İstiklal, Virgin, Metro, Dünya, ABC, Simurg, Can, Sel ve Medya. Eminim hafızanızı biraz zorlayınca kendilerini de hatırlayacaksınız bulundukları yerleri de. İşte şimdi bir kitapçı daha bu rant döngüsüne kurban verilmek üzere. Robinson Crusoe 389. Bir kitapçıdan çok İstiklal Caddesi’nin bir simgesi aslında. Benim hafızamda türlü görüntüleri ve anlamları var. Ne zaman önünden geçsem kapısında sigara içen çalışanlarını görürüm. İçerisi bir kitapçıdan çok bir kütüphane gibi gelir bana. Çalışanları kadar müşterileri de nezaket sahibidir. Zincir kitapçıların tüm dekorasyonlarına ve içeriklerine yansıyan toptancı zihniyete Robinson’da rastlayamazsınız. En önemlisi de Robinson’un benim Emek’te uyarlamasını seyrettiğim filmin kitabını aradığım kitapçı olmasıdır. Hem benim hem de İstiklal’in ve İstanbul’un kültür hayatının ayrılmaz parçası olması da cabası. Bir oteller ve AVM’ler cehennemine dönüştürülmek istenen İstiklal’de artık ayakta kalmakta zorlanıyor. Giderek artan kiralar ve her tarafta devam eden inşaat çalışmaları, tüm bunların arasında kalan Robinson’u olumsuz etkiliyor. Bu sebeple “Önce Öde Sonra Al” adlı bir kampanyaya başladılar. Yapılacak şey çok basit. Hemen Robinson’a gidip en az 50 TL vermek kaydıyla bir RobKart edinmek. Sonra dilerseniz, kartınızın limiti tutarında kitap almak.
Edebiyat dünyası da Robinson için harekete geçmiş durumda. Ahmet Ümit, Buket Uzuner ve Ayşe Kulin gibi isimler imza günü düzenleyeceklerini açıkladılar bile. Yanı sıra Yekta Kopan ve Hakan Bıçakçı da kampanyaya ilk destek verenler arasında. Son olarak Orhan Pamuk da koşulsuz desteğiyle Robinson’un yanında yer aldığını açıkladı. Tüm bu isimlerin elini taşın altına sokmaları güzel ama bu bizim sorumluluktan kaçabileceğimiz anlamına gelmesin. Unutmayalım; on dokuz yıl önce "Duvarlar Boyunca Kitap" sloganıyla yola çıktı Robinson. Destek verelim ki “İstiklal Boyunca Kültür”e dönüşsün slogan ve ona verilen destek tüm kültür varlıklarımıza yansısın. Robinson, yalnız değilsin. Cuma’ların seninle.
YORUMLAR