İstanbul siluetinde olta balıkçıları
Genellikle şehirlerde yaşayan ve kendileriyle bir türlü empati kuramadığım bir insan türü var; olta balıkçıları. Bunların birçoğu sabah beş sularında uyanıp iki lokma bir şey yemeden deniz kenarında alıyor soluğu. Yine birçoğu çalışan insanlar. Hafta içi, hatta cumartesi günü de dahil, yoğun bir iş temposundan sonra dinlenmek yerine kendilerine icat çıkarıyorlar. Çoğunun tutacağı şey üç-beş istavrit, birkaç küçük kıraca, bir de olsa olsa kefal. Kıyıdan tuttuğu balıklarla hayatını kazananlar olduğunu da biliyorum. Onları en başından ayrı bir kefeye koyalım. Ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın "Su Ürünleri Kanun Tasarısı” belki en çok onları ilgilendiriyor.
Hiç bilmediğim detayları var bu olta balıkçılığı işinin. Kamışın boyundan tut da misinanın kalınlığına, iğnenin büyüklüğüne, kurşunun ağırlığına kadar. Çok yakın bir dostum var. O da onlardan biri. Pazar günleri hiç üşenmeden sabahın beşinde kalkıyor, eli boş dönme pahasına elinde kamış, bütün gün deniz kenarında nöbet tutuyor. Ne yalan söyleyeyim, birkaç kez ben de gitmek istedim onunla. Benim amacım balık tutmak değil, nedense bana mistik gelen bu eyleme yerinde tanıklık etmekti. Mistik geliyor çünkü o olta balıkçılarında Conrad’ın “Karanlığın Yüreği”ndeki karakterlerin ruhunu, Melville’in “Mobydick”indeki Kaptan Abraham’ın kararlılığını görüyorum. Bir de gün doğumu, yeni uyanan deniz, İstanbul’un farklı kıyılardan farklı ışıklar altında yeniden keşfi gibi şeyler kulağa hoş geliyor. Ama henüz gerçekleştiremedim bu isteğimi. Çünkü dedim ya, onlardan biri değilim ben.
Dostum, her hafta başka bir hikâyeyle geliyor bana. Bir hafta, neden 140 değil de 160 gr. kurşun kullandığının hikâyesini dinliyorum. Bir hafta kurşunun neden armut şeklinde değil de bilye şeklinde olması gerektiğini. Bunların içinde genelde “Şöyle bir çinakop çektim,” “Böyle bir lüfer yakaladım” gibi detaylar olmuyor pek. Olsun. Dostum yine de yeni stratejiler geliştirmeye devam ediyor. En son yivli bir kurşun tasarısı vardı ki, gerçekten üzerine düşünmeye değer. Buradan diğer balıkçı arkadaşlara tüyo vermek gibi olmasın ama, anlatayım. Akıntının çok olduğu yerlerde kurşun dibe inmiyor. E malum, balık da genelde yüzeyin biraz aşağısında. İşte bizim yivli kurşunumuz, akıntının yivlerini doldurmasıyla bir hareket kazanıyor ve dibe doğru bir matkap maharetiyle inmeye başlıyor. Sonra gelsin lüferler, gitsin çinakoplar. Dostumun henüz tasarım aşamasında olan bu kurşundan beklentisi büyük.
Enteresan hikâyeler de dinlediğim oluyor ondan bazen. Deniz kenarında yanlışlıkla karga avlamak gibi. Dediğine göre, bir arkadaşıyla çıktıkları bir gün arkadaşı kamışla karga yakalamış. Dikkatinizi çekerim, martı değil karga. Suç tabii ki kargada. Kıyıdan atılan oltaların ucundaki yem, kargaların dikkatini çekiyormuş. İşte bunlardan biri havada yemi kapayım derken oltaya yakalanmış. Bakmışlar ki oltanın ucunda bir ağırlık var ama balığa pek benzemiyor. Çektikçe görmüşler ki bu bir karga. Neyse ki çok canı yanmamış karganın. Oltadan çıkardıktan sonra biraz dinlenmiş, sonra da uçup gitmiş.
Dostum gibi binlerce insan var İstanbul kıyılarında. Ne tür bir güdüyle iki küçük balık için saatlerini verdiklerini anlayamıyorum ama hepsine hayranlığım sonsuz. Dahası, İstanbul siluetine camiler, köprüler, saraylar kadar yakıştıklarını düşünüyorum. Onlarsız bir Galata Köprüsü düşünülebilir mi? Ya da Rumeli Hisarı’nın önünde tek bir oltanın bile atılmadığı? Ama artık her alanda her şeye müdahalesine şaşırmadığımız hükümet, onları da es geçmemiş, yeni bir kanun çıkarmaya hazırlanıyor. Bundan sonra kıyıdan oltayla balık tutmak için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'dan izin belgesi almanız gerekecek. Almazsanız cezası 200 TL. Haliç’e dikilen kazulet köprü yetmezmiş gibi, bir de olta balıkçılarını köprüden kaçıracak bu anlamsız yasa, bizi siluetine hayran olduğumuz İstanbul’dan biraz daha uzaklaştırıyor. Yakında evde yaptığınız kurabiyeler, saksıda yetiştirdiğiniz küçük domatesler ya da akvaryumda beslediğiniz balıklar için yeni bir yasa çıkarırlarsa şaşırmayın. Burası artık garip yasalar, anlamsız yasaklar ve tek bir yaşam tarzını dayatmalar ülkesi.
YORUMLAR