Önce anneleri öldürün!

“Asmayalım da besleyelim mi?” Tabii ki beslemeyelim, dediler. Astılar. 13 Aralık 1980’de. Erdal Eren. 17 yaşındaydı. Ailesine yazdığı son mektubunda “Anne, baba ve evlat arasında sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir.” Hangimiz bu olgunluğa ve bilince sahiptik o yaşta? Bir düşünün. Ölüme giderken? Asılması için engeldi yaşı. Büyüttüler. Bir anda reşit oldu. Reşit olmak demek, asılabilmek için yeter şarta sahip olmak demekti bu memlekette.



“Bir tane sağdan, bir tane soldan astık.” dediler yıllar sonra. Tane hesabı yaparak. Kimsenin kimseye hakkı geçmedi. İşte size bu toprakların adalet anlayışı. Ölümleri eşitlemek. Anasına bile haber vermediler. İnfazı radyodan öğrendi Erdal Eren’in annesi, babası ve abisi.



Sonra “Analar ağlamasın.” sloganını duyduk. Güzeldi. Artistik bir tarafı vardı. Ama şunu sormadan edemiyordu insan? Hangi analar ağlamasın? Tüm analar içinse, başımızın üstünde yeri vardı. Zaman geçtikçe gördük ki, bazı analar içindi bu dilek. Mesela, Van depreminden sonra soğuktan donan, aç, perişan çocuklarını daha iyi koşullarda yaşatmak isteyen anneler, bu kapsamın dışındaydı. 110 günü geçen açlık grevlerine rağmen, tek bir yetkili onlardan bir kez olsun söz etmedi. Hâlâ da söz etmiyor. Ne bekliyorlar acaba? Anaların ağlamayıp ölmesini mi?



O da oldu eğer istedikleri buysa. Gezi Direnişi’nde önce evlatları, sonra evlatlarına destek vermek için meydana gelen anneleri ağlattılar. O anneler, Erdal Eren’in kendi annesine söylediği “Sizin binlerce evladınız var” söyleminden yola çıkmışlardı. Tüm evlatlara sahip çıkmak için. Onlardan biri çektiği acıya daha fazla dayanamadı. Gezi Direnişi’nde hayatını kaybeden ilk evlat olan Mehmet Ayvalıtaş’ın (19) annesi hayatını kaybetti. Kalp krizi geçirerek. Röportajından birinde oğlunu anlatmıştı. Bir annenin kelimeleri ve kalbiyle. “Mercimek çorbasıyla, karışık dolmayı çok severdi. Yürüyüşe katılacağını öğrenince, mahsus yemek daha pişmedi, bekle, dedim. Ama ‘Olmaz, arkadaşlarıma söz verdim, o zaman yumurta kır’ dedi. O bizim ailenin nazlısıydı, hiç kırmazdık. Onu da Tayyip aldı. Yumurtasını yedi, beni öptü, gitti. Son öpüşüymüş. Hani artık anneler ağlamayacaktı?”



13 Aralık’ta hayatını kaybetti Fadime Ayvalıtaş. Erdal Eren’in asıldığı gün. Şu sözleri yetkili kulaklarda ve vicdanlarda sonsuza kadar çınlamalı bence:

“ ‘(Başbakan) Anneler ağlamasın’ diyor. Ben de diyorum ki, ilk başta biz anneleri öldürün ki biz evlatlarımız ölürken ağlamayalım.”


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.