Babalar ve Oğullar

Turgenyev, “Babalar ve Oğullar” adlı eserinde kuşak çatışmasını anlatır. Okura, o dönemki Rus toplumunda batılılaşma ve gelenek üzerine yapılan tartışmaları babalar ve oğullar üzerinden verir. Romanda batılılaşmacı olan taraf oğuldur. Yani başkaldıran, değişim isteyen, var olanla yetinmeyen ve babası dahil eskiye dair ne varsa eleştiren…


Bizde böyle bir roman yazılsa adı “Armut Dibine Düşer” olurdu herhalde. Çünkü Türkiye’de, küçük, gündelik farklılıkları saymazsak, babalar ve oğullar arasında fikir ayrılığı yaşanmaz. Dahası bir oğulun aklının ucundan bile geçmez böyle bir şey. Biat kültürünün baba-oğul arasında ortaya çıkmış biçimidir bu. Korkarız babamızın izinden ayrılmaktan. Evdeki otorite figürü babadır ve o ne derse o olur. Aslında oğul açısından da rahatlatıcı bir durumdur bu. Bütün karar alma sorumluluğunu babasının sırtına yükler ve kendisi, nerdeyse babasının ölümüne kadar süren uzun bir çocukluk yaşar. Çok az oğul gerçekten başkaldıracak kadar yürekli ve gözüpektir. Çünkü bu başkaldırı, baba tarafından asla unutulmaz. Sonuç bellidir. Oğul, ya babanın köteğini yiyip köşesine çekilir ya da hayatı boyunca, bir suçluluk duygusu içinde başkaldırısının acısını çeker.



İşte bu yüzden, bizde oğullar arabalarının arkasına “Babam sağ olsun” yazarlar. Bunu bir temenni olsun diye yazdıklarını sanmıyorum. Emek vermeden edindiğimiz mallara ya da paralara teşekkür etme biçimimizdir bu. Çünkü baba, hem kendisi hem de oğlu adına çok çalışmış, dünyalığını yapmış ve zamanı geldiğinde dükkânı oğluna teslim etmiştir. Burada oğula düşen de teşekkür etmektir.



Mesleğimizi ve attığımız oyu bile babalarımızdan devralırız. Çoğu zaman politikacının oğlu politikacı, tüccarın oğlu tüccar, müteahhitin oğlu da müteahhit olur. Falan kişiden bahsederken onlar Demokrat Partili deriz. Bize özgüdür mesleklerin ve siyasi görüşlerin genlerle bir sonraki kuşaklara aktarılması.



İçişleri Bakanı Muammer Güler’in Gezi Direnişi sırasındaki yorumlarını bu kodlar üzerinden yaptığını sanıyorum. Yoksa olaylar sırasında her mikrofon uzatana “Evlatlarınıza sahip çıkın” demezdi.



Sahip çıkmak? Bu söylemin de arızalı taraflarını biraz açalım. Güler, bu yorumuyla Gezi Direnişi’ne katılan tüm protestocuları topyekûn sahipsiz evlatlar olarak yorumluyor. Yani ailesi tarafından sokağa atılmış, ilgi ve sevgi görmemiş… Güler’in kodlarıyla okursak, ipi gevşek bırakılmış, otoriteyle terbiye edilmemiş, muhafazakâr geleneğin rahlesinden geçmemiş.



Basında yer alan ve Muammer Güler ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşmaları baz alınırsa, Güler’in oğluyla gurur duyması gerektiğini düşünüyorum. Öyle ya, babasının bir dediğini iki etmemiş oğlu. Götür demiş, götürmüş. Getir demiş, getirmiş. Baba Muammer Güler’in oğlunu tatlı tatlı uyarmasına da gıpta etmedim desem yalan olur. “Tamam oğlum.” “Dikkat ol oğlum.” (Dikkat et değil, dikkatinizi çekerim). Yani tam da istediği gibi dibine düşmüş armut.



Ya Çanakkale’deki Gezi Direnişi sırasında sokağa yazı yazan 13 yaşındaki çocuk gibi bir oğula sahip olsaydı? Ya oğlu hakkında da o çocuk gibi, Adli Tıp, “işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayıp davranışlarını yönlendirebilecek psikososyal olgunluğa erişmemiş olduğu” yönünde görüş belirtildiği halde, iki yıla kadar hapis cezası istenseydi? Ya onunla da yetinilmeyip, tutuklanamazsa ailesinden zorla alınıp yuvaya konulması talep edilseydi?



Bu devirde çocuk yetiştirmek zor gerçekten. Allah 13 yaşındaki oğlu için hukuk mücadelesi veren babanın yardımcısı olsun. Tüm kalbimiz onunla. Muammer Güler’inse böyle şeylere ihtiyacı yok. O zaten tam istediği gibi bir oğul yetiştirmiş. Böyle hayırlı bir evladı kendi yönettiği kurum vasıtasıyla geleceğinden edecek değil ya.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.