Allah'ın düşmanları
Biri özgürlüklerden, insan haklarından, eşit yurttaşlıktan ve gerçek demokrasiden dem vurmaya görsün, cevap hazır: Hepiniz Allah’ın düşmanısınız.
Bu saydıklarım ile Allah düşmanlığı arasında nasıl bir ilişki kuruluyor anlayamıyorum. Sanki Allah, insan olmamıza karşıymış gibi.
Yöneten sınıfın Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olduğu savı, yüzlerce yıl gerimizde kaldı. Bunun için dünyanın her yerinde oluk oluk kan aktı. İnsanlar dinin alet edildiği yönetimlerden kurtulmak için büyük mücadeleler verdiler. Hele günümüzde, laik olmayan rejimler bile, sosyal medya gibi araçlarla belli ölçüde esneklik kazandı. Bunun önüne geçmek mümkün değil. Kim neyi yasaklarsa yasaklasın. Kafası başka bir aydınlığın ışığıyla parıldayan bu insanlar yasakların üstesinden gelmenin bir yolunu bulur ve buluyor.
Hâlâ iktidara Tanrı’yı ortak ederek oy devşirmeye çalışanları alkışlayan insanları da anlayamıyorum. İki lafından birine Allah’la başlayanların başımıza ne tür çoraplar ördüğü ortada. Tanrı bir oyuncak değil ki. Çok büyük çoğunluğumuz için vicdanımızın kalesi, belki de ta kendisi. Kısacası politikacının elinde oyuncak olmayacak kadar kutsal. Ama biz o politikacılara alkış tutunca bakın başımıza neler geliyor:
Geçtiğimiz hafta İran’da bir şair idam edildi. Haşim Şabani. Henüz otuz iki yaşındaydı. Evli ve tek çocuk babasıydı. İran yönetiminin bahanesi neydi sizce? Şair Allah düşmanıydı. Çünkü İran’da zulüm gören Arap asıllı yurttaşların özgürlük mücadelesini savunuyordu. Üstelik kendisi de Arap asıllı bir İranlı’ydı. Aynı kökenden geldiği insanların özgürlüğünü savunmasından daha doğal ne olabilir ve bunun neresi Allah düşmanlığı?
Peki bizde nasıl cereyan ediyor bu Allah düşmanlığı durumu? Başta Başbakan olmak üzere, hükümetin tüm fertleri ve ba(ğ)zı gazeteciler, Gezi Direnişi sırasında Kabataş’ta türbanlı bir kadına saldırıldığı iddiasını ileri sürdüler. Ayrıca camide içki içildi ve camiye ayakkabıyla girildi gibi iddialarda da bulundular. Tüm bu iddialarla verilmek istenen mesaj açıktı. Bunlar türban düşmanıdır, bunlar din düşmanıdır, dolayısıyla bunlar Allah düşmanıdır. Oysa kimsenin bunlarla ilgili bir sorunu yoktu. Herkes apaçık bir şekilde gırtlaklarına kadar ulaşan baskıdan ve her gün kendilerini azarlayan başbakandan şikâyetçiydiler. Çevreye karşı takınılan duyarsız tutum ve buradan kazanılan rant da, Gezi fitilini ateşleyen önemli bir unsurdu.
Geriye dönüp baktığımızda, caminin müezzinine yapılan siyasi baskıya rağmen, camide içki içildiği iddiası çürütüldü. Çünkü müezzin, Allah düşmanı değil, bilakis dostuydu ve doğruyu savunmakta tereddüt etmedi. Türbanlı kadına saldırdılar iddiaları da çürütüldü. Üstelik video kayıtları ve doktor raporuyla. Bu iddiayı savunan üç gazeteci de kamuoyundan özür dilediler ki bence her şeye rağmen bir kazanımdır.
Şimdi bütün bunlardan sonra başbakan hâlâ, sanki çürütülmemiş gibi, aynı iddiaları dillendirmeye devam ediyor. Ve ısrarla Geziciler’in Allah düşmanı olduğu algısını yerleştirmeye çalışıyor. Yapılması gereken çok açık. Ne zaman ki Tanrı’yı gerçekten layık olduğu yere, kalplerimize ve vicdanlarımıza yerleştireceğiz, din ve Tanrı o gün birilerinin oyuncağı olmaktan çıkacak. İşte o zaman gerçek Allah düşmanlarının kimler olduğunu ve aslında özgürlük, demokrasi, insan hakları ve eşit yurttaşlık gibi isteklerin Allah düşmanlığıyla hiçbir ilgisinin olmadığını göreceğiz.
YORUMLAR