Haklı olmamanın dayanılmaz hafifliği
Bir kız arkadaş grubumuz var. Hayat son on beş senedir beraber geçiyor. Herkes gibi yaşayıp giderken bizim de başımıza gelmedik kalmıyor. Evlenmeler, boşanmalar, zengin olmalar, parasız kalmalar, sevmeler, terk etmeler, ölümler, hastalıklar... Hepsinden nasibimizi alıyoruz. Grubun bir de ismi var. Kamuoyuna açıklamaya basın yayın organlarında yer alamaya müsait bir isim değil. Ama ismi de bizi de bilen biliyor.
Gurubu bir araya getiren yine içimizden biri. Bu yazının geri kalan kısmında kendisinden zaman zaman: Zeynel, Zeynolettin yahut Zeynep Acart olarak bahis olunacak. Zira bu yazı kendisi hakkında. İstemiyorsanız "Bana ne Zeynep Acart’tan!" deyip, okumayın. Kendiniz kaybedersiniz.
Zira bu Zeynep Acart, enteresan bir şahsiyet. Zeynep Acart’ta bizim , “Acart geni” dediğimiz bir gen var. Acart ailesinin diğer mensuplarında da görülen bu gen, genelde çatışmalı bir durum esnasında, Zeynolettin kendini haklı hissettiği vakit ortaya çıkar ve ortalığı kırıp geçirirdi. Yirmili yaşların başında bu gen, pik yapmıştı. Bizim, “Zeynep Acart’ın Mutlak Doğrular Kitabı” dediğimiz hayali bir kitap, koltuğunun altında geziyordu. Çatışmalı bir durumda Zeynep kitabın sayfalarını karıştırıyor, Mutlak Doğrular Kitabı’na göre yaşanan durum arkadaşlığa sığmıyorsa, canınıza okuyordu. İki kere iki hep dört ediyordu.
Acart geninden, hem biz, hem İstanbul’daki taksici, dolmuşçu, bakkal, apartman yöneticisi bol bol nasibini aldı. Zeynolettin'in bir özelliği de süper zeka bir insan olması, ağzının çok laf yapmasıdır. Bir şeyi savunmaya kalkmaya görsün, argümandan argümana koşar, ama o argümanlar arasında size ne hissettiğinizi söyleyecek pek bir boşluk kalmaz. İş gerçek bir iletişimden çıkar, haklılığı ispat mücadelesine döner. O mücadeleyi de genelde Zeynep Acart kazanır.
O yıllarda içimizden biri, “ Zeynep ile konuşulmuyor ki” demiş, biz de Acart geninden ölümüne korktuğumuz için, “Evet hakikaten konuşulmuyor” diye arkasından onaylamış, yüzüne diyememiştik. Bu ve benzeri nedenlerden, Zeynep Acart, hayatının büyük bölümünü çok haklı bir insan olarak geçirmiştir.
Sonra işte malum, hayat. Yaş ilerledikçe iki kere iki dört etmek ne kelime, bütün çarpım tablosu hepimizin olduğu gibi yavaş yavaş Zeynep’in de başına geçmeye başladı. Zeynep Acart’ın Mutlak Doğrular Kitabı, önce revize oldu sonra rafa kalktı.
Zeynolettin, bir gün ak sakallı bir dede gibi karşımıza çıktı ve şöyle dedi:“Hayatımın büyük kısmını haklı bir insan olarak geçirdim. Haklı olmanın en ufak bir faydasını görmedim. Mutluluğuma en ufak bir katkısı olmadı. Haklılığımı ispattan çok yorgunum. Bütün haklılıkları dünya insanlığına hediye ediyorum”.
Bizim ekipte bu yaklaşıma artık Zeynebizm deniyor. Ne zaman birisi sevgilisiyle, kocasıyla birbirine girse Zeynep, ak sakallı bir dede gibi asasıyla etrafında ışıklı bir hareyle çıka geliyor. “Haklısın da ne oldu evlat?”diyor. Ve inanmazsınız, bir taraf haklılığından vazgeçince, o hakkı zaten karşı taraf ona seve seve gönülden veriyor. Son aylarda en az beş altı evlilik/ilişki Zeynebizm sayesinde direkten döndü.
İlişkilerde adalet duygusu çok önemli. Ama adaletin hassas dengesi, anlık olaylarda haklılık ispatı ile sağlanmıyor. Haklılık da iktidar gibi, bazen hakkı teslim için bu talepten vazgeçmek, bazen iktidara sahip olmak için iktidarı karşı tarafa isteyerek vermek gerekiyor.
Bu yazıyı okudunuz, artık kaçış yok. Bir dahaki sefere; kendinizi çok ama çok haklı hissettiğinizde aklınıza ak sakallı Zeynep Acart gelecek. Işık hareleri içinde onun nur yüzünü, kolundaki johnniewalker/keepwalking dövmesini göreceksiniz. Size gülümseyerek: “Haklısın da ne oldu evlat?” diyecek.
YORUMLAR