Ruhsal sıklet

Gençken hayattaki en önemli şeyin zeka olduğunu düşünürdüm. Mutlu olmak için, başarılı olmak için, öyle böyle olmak için en gerekli olan şey zekaydı.



Sonra yavaş yavaş birçok durumda zekanın pek de iş görmediğini anlamaya başladım. Bu sefer karakterin çok önemli ve belirleyici olduğunu düşündüm. Ne kadar zeki olursanız olun her türlü ilişkiyi, alacağınız sonucu karakterinizin yapısı çok daha fazla belirliyordu. Örneğin; çok zeki bir insan karakteri, x işine uygun değilse başarısız oluyor, orta halli çalışan bir kafa o işe uygun bir karakter ile serpiliyordu.


Tabii bütün bu zekadan karaktere uzanan değerlendirme genelde başarmak odaklıydı ama insan ilişkilerinde de aynı derecede önemli olduğunu düşünürdüm. 35’i devirme ve anne olmam ile birlikte herkes gibi benim de dünyam değişti. Bambaşka bir nitelikle, kalite ile tanıştım. Bir insanın ruhsallığı ile... Kimi insanların içlerinde taşıdıkları ve etraflarına yaydıkları bir güç vardı. Ruhsal güçleri. Kimilerinin ise yoktu. Bir tür sıklet... Sanki birinin kaldırabildiği ağırlığı diğeri kaldıramıyor kapsayamıyordu.


YinYoga’yı Türkiye’ye sevdiren hocalardan Berivan Aslan Sungur’un bir Facebook postu sayesinde bu ruhsal gücün adını, ruhsal sıklet koyuverdim. Berivan kalp kalbe karşı postunda şöyle diyordu:


"Yükünü ancak onu taşıyabilecek birine aktarırsan, hafifleyebilirsin." Dün laf arasında, Dr. Erdoğan Çalak söyledi, bana çok şey ifade etti. Derdini de ancak onu taşıyabilecek birine aktarırsan hafiflersin... Yoksa o anlattım ama hala "ağırım" hissi devam eder... "Taşımak" kelimesinin anlamını anlayabilmek önemli bana göre burada. Bir insanın bir durumu taşıyabilmesi, ruhsal donanımının o kapasitede, nitelikte olması... Çocuk yaşadığı herhangi bir olayı annesi ya da babası o durumu "taşıyabilir" kapasitede ise onlara aktarıyor.


40’lı yaşlarımın başında olduğum bugünlerde hayattaki en önemli şeyin ruhsal sıklet olduğunu düşünüyorum. Anne, yoga hocası, arkadaş, sevgili, psikolog, öğretmen, eş... Hayatta hangi rolde olursak olalım, ruhsal sıkletimiz ve etrafımızdakilerin ruhsal sıkleti hemen her şeyi belirliyor.


Özellikle terapi düşkünü bir insan olarak psikologlarla yaşadığım en büyük sorun hep bu oldu. Türkiye’deki psikologların genelde eğitimi tam ama ruhsal sıkleti hep benim için düşük kaldı.


İğneyi psikologlara çuvaldızı yoga hocalarına batırayım. Bir yoga hocasının tıpkı psikologlar gibi yoga yapılan alana getirdiği en önemli şey ruhsal sıkletidir. Tek yapması gereken kollarını iki yana açarak öğrencilerin etrafını çevreleyip onlara gevşeyebilecekleri ve özgürleşebilecekleri güvenli bir alan açmaktır. Ama çoğu zaman bu olmaz. Hocanın ruhsal sıkleti o güvenli alanı tutmaya yetmez. Ruhsal açıdan cılız kolları titrer.


Ruhsal sıklet çalışma gerektiriyor. Kaslarınızla değil iç dünyanızla. Kendi hakikatlerine bakmaya cesaret eden insanlar güçleniyorlar, başkalarının hakikatlerini de tutabilir, karşılayabilir, kapsayabilir hale geliyorlar.


Benim hayatımdaki ruhsal sıkleti yüksek insanlar kim acaba diye düşündüyseniz, etrafımıza bir bakın. Kimin yanında olduğunuz gibi tam ve eksiksiz olmak mümkün? Sadece iyi bir insan değil, tam bir insan olarak nerede var olabilirsiniz? En siyaseten yanlış hislerle kalabilen kim? En utanç verici olanı hissetmek kimin yanında güvenli?


Var mı? Koşarak kendilerine doğru ilerleyin.


Yok mu?


Başkalarını boş verin. O zaman kendi içimize dönmek kendi hakikatimizin gözünün içine bakmak, kendi sıkletimizi yükseltme ihtimallerini araştırmak gerekiyor.


Maharaj’a Ben O’yum kitabında soruyorlar;

“Huzuru herkes hak etmez mi?” diye.

“Hayır” diyor.

“Huzuru sadece onun için çalışanlar hak eder”.


Ruhsal gücü de sadece onun için çalışanlar hak ederler.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok güzel :))
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.