Eski defterler, eski öfkeler...
Affetmek emek istiyor. Bir insanı affetmek üzerine bir emek değil bu. Affeder bir kalbe sahip olmak üzerine bir emek. Doğru çabanın gündelik tekrarının bir meyvesi affeden bir kalp. Her ne ise sizin doğru çabanız, onun tekrarının bir sonucu. Meditasyon, yoga, yazı, terapi; benim gündelik doğru çabalarım. Umarım kalbinizin ve zihninizin bakımı onarımı için sizin de her gün tekrarladığınız bir ya da bir kaç doğru çabanız vardır. Yoksa vay halinize!
Geçtiğimiz günlerde, birkaç arkadaşımla yemek yerken bana bir şeyler sordular, laf lafı açtı ve eski bir defter masada açıldı. Uzun zamandır hiç düşünmediğim rol alan insanı hemen hiç öfke duymadığım, hatta sevdiğim bu konu gündeme gelip evirilip çevrilince, bir anda içimi bir öfke kapladı. Canımı yakan konuları sandıktan çıkarıp tekrarlamak, canımın acısını tekrar hatırlamak bende kıpkırmızı bir öfke uyandırdı. Hayret ederek bu yıllanmış öfkenin hortlayışını izledim. Bir orman yangını gibiydi, iç dünyamın habitatını, yaşamsallığını tehdit ediyordu.
O gece boyu eski öfkeyle birbirimize bakıştık. “Bana onu yaptı, bana bunu yaptı...” hikayeler, hikayeler...
Hemen yazı fikri olarak not aldım. Eski defterler, eski öfkeler hakkında lokal filozof, lokal filozof düşündüm. Bir ara sönmüş gitmiş fark etmedim bile. Sonra Deniz Bağan ile rakı tokuştururken aklıma geldi, “Deniz ya hep böyle yaşayan insanlar var inana biliyor musun! Ne kadar zor” dedim. Bu yangını 7/24 kalbinde, karnında taşıyan, gittiği yere götüren insanlar var...
Konu gündeme gelip anılar kaşınınca o insana karşı eski öfkemin hortlaması, onu affetmediğim anlamına mı geliyor? Halbuki kendisiyle iyi bir ilişkim var ve çoğu zaman sevgi dolu hisler besliyorum.
Uzun zamandır 'Kurtlarla Koşan Kadınlar’dan alıntı yapmıyorum, özlemişsinizdir. Birini affetmek sanki içinizde hiç öfke kalmaması, hiç küskünlük olmaması demek zannediyoruz. Estes, diyor ki; "Bir insanı %70 affetmek çok iyidir. % 50-60’ın civarındaysanız bu oranı yükseltmek için çaba harcasanız kendiniz için iyi edersiniz. %40-50’nin altında iseniz vay halinize!"
Estes’in affetme adımlarını çok güzel açıklıyor ama tabii ki hepsini buraya taşımayacağım. Ama hiçbir şey yapamıyorsanız yapacağınız tek bir şey var, konuyla aranıza mesafe koymak. Sizde öfke uyandıran konudan sürekli bahsetmeyi ya da zihninizde dolaştırmayı bırakmaya niyet etmek en önemli adım. Bu ruhsal tavsiyenin, burada uzun uzun giremeyeceğim, nörolojik karşılığı da var. Sulanmayan her bitki ölüyor!
Affetme meselesinde en tavsiye etmeyeceğim şey affedermiş gibi yapmak. Affetmenin doğruluğuna zihinsel olarak inanıp içiniz cayır cayır yanarken bu yangını görmezden gelmek, yokmuş gibi davranmak. Özellikle yoga camiası bu -mış gibi hastalığı ile kavruluyor. Şevkatliymiş gibi, affediciymiş gibi, anlayışlıymış gibi... Doğru olduğuna inandığımız bu kavramlarla tutarlı hale gelmek için, kendi tamlığımızdan ödün verip, -mış gibi yaptığımız şeylerden her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz. Affetmek mi istiyorsunuz o zaman tavsiyem acilen affediyormuş gibi yapmayı bırakın.
Öfkenizi ve iç dünyanıza etkilerini hissedin fark edin. Bakışın, koklaşın. Öfkenize merak duyun, ona karşı araştırmacı olun. Hikayelere değil, hissin saf haline doğru hareket edin. Öfkenizi, kininizi bedeninizde nerede hissediyorsunuz? Bu yeri ya da yerleri bulabilir, kızgınlığınızı buralardaki duyumları hissederek fark ederek yaşabilir misiniz?
Eski defterlerin yangını öyle yıkıcı ki girip talan etiği yerde ot bitmiyor. Affetmeye çalışmak benim dünyamda nafile bir çaba. Kızgınlığı hissetmek, fark etmek, o kızgınlığı taşıyacağınız kabı (ruhsallığınızı) büyütmek bana göre kalbinizi affeden bir kalp yapıveriyor. Sadece kızgınlığını kapsayabilen, taşıyabilenler affedebiliyorlar.
YORUMLAR