Anne, ben bunlardan hangilerini yiyebilirim?
Yediğim, içtiğim, sürdüğüm, giydiğim şeylerin taşıdığı zehir olma potansiyeline gözü açılmış bir insandım. Üstüne bir de anne oldum! Anne olmak, içinizdeki bazı devleri uyandırır. Devlerin en kocamanı, çocuğunu koruma güdüsüdür. Çocuğumu soğuktan, sokaktaki kediden köpekten korusam bir şeycik olmazdı da benim çocuğumu korumaya karar verdiğim alanlar başıma bir çok iş açmıştır.
Çocuğunuzu tarım ilacından, nişasta bazlı şekerden, GDO’dan, parabenden, gıda boyasından korumaya kalkarsanız o zaman sık sık eleştiri, onaylanmama ve hatta saldırı ile karşılaşırsınız.
Tatildeyiz, masada çeşit çeşit yiyecek var. Ladin bana soruyor, "Anne ben bunlardan hangisini yiyebilirim?". 8 yaşındaki kızıma meyve suyu taze sıkılmış olmadığı için içemeyeceğini, onun için zararlı olduğunu anlatıyorum, anlıyor. Çocuk doktoru, aynı çocuğa, olabilecek en berbat şekeri ikram ediyor, Ladin’in şeker yemediğini söylüyorum; bir psikoloğa görünmemi öneriyor. Halbuki Ladin o sırada bir enfeksiyon geçiriyor ve şekerin bağışıklık sistemini zayıflattığını artık herkes biliyor. Antibiyotik varken ama ne gam!
Mikropla kimyasal arasındaki farkı anlatamamak
Ladin’e paketli gıdalar yedirmiyorum, sebze meyvemi ekolojik pazardan alıyorum, eve çamaşır suyu ve benzeri şeyleri sokmuyorum, güzel kokan her türlü kozmetikten aşırı derecede kıllanıyorum. Durumu abartılı bulan anneler bana şöyle diyor: "Ama olmaz, çocuğun bünyesinin her şeye alışması lazım". Bünyenin alışması gereken, mikrop güzel kardeşim, yukarıda saydığım şeylere ne bünye ne doğa alışıyor. Bünye de doğa da onlarla ne yapacağını bilemiyor ve birike birike sonunda ikisi de iflas bayrağını çekiyor.
Bir Facebook takipçisi Sevin Kanatger’in geçen günlerde hepimize verdiği ayarı burada tekrarlamak isterim: "İnsan anne olunca hiç apolitik olur mu, daha da politik olur". Politika, yediğimiz içtiğimiz şeylerle ilgilidir ve en çok anneleri ilgilendirir.
YORUMLAR