Hiç havamda değilim
İstanbul’a geleli neredeyse 7 yıl oldu, geldiğim günden beri havası 1 kez bile normal olmadı. Ne kışı kış, ne baharı bahar, ne de yazı yaz gibi. Evet, dünyada iklimler değişiyor ve artık eski iklimler yok ama bence İstanbul tüm bunlardan bağımsız bir yer gibi. Kendi ediyor, kendi buluyor.
Bir yılbaşı akşamını hatırlıyorum, kalın sayılabilecek bir hırka ile dışarı çıkmıştım ve hırkamın önü kapalı bile değildi. 1 ocak günü önü açık hırkamla parkta oturup kahve içmiştim. Bu sene yılbaşı yemeği sonrası taksi bulamayıp, insanın yüzüne tükürür gibi yağan buz gibi yağmurlu bir havada evime döndüğüm için 2015'e girdiğimde ayaklarım hala soğuktu. Tüm bu zıtlıklar İstanbul'a özgü gibi geliyor bana, çünkü dediğim gibi bu şehir tuhaflığı hak ediyor.
İstanbul'a geldiğimden beri ilk kez geçtiğimiz hafta yıllarca bildiğim gibi bir kar yağışı gördüm. O her zamanki gibi belli belirsiz okul ve sefer tatili yaptıran ve ertesi gün yağmur yağdıran hava durumundan değildi. Gerçekten İstanbul'a kar yağdı ve ben ilk kez İstanbul'da ayağımı bilinmez kar boşluklarına basma zevkini tattım. Bu zevk ertesi gün yağmurla bozulmasa da dandik ve sulu bir un helvası kıvamında paçalarımıza yapıştı ama o da tabii ki dertli İstanbul'un vazgeçilmez sonuydu. Helvanın her türlüsünü seven bir insan olan beni bile hayattan soğutan bir durum bu.
Okulları bile kendi tarzında tatil oldu İstanbul'un. Kupa çekilişi gibi acaba bizim okul da tatil olacak mı diye bekledi öğrenciler. En anlamadığım konulardan birisi de bu, nedense tek yol sorunu öğrencilere aitmiş gibi görüyor İstanbul. İşe gitmek zorunda olan yetişkinlere kar leoparı muamelesi yapıyor bu şehir. Öğrenciler yine karın keyfini çıkardı haberlerini keyifle izlerken yollarda kalan velilerini hiç görmedi her kış olduğu gibi. Normalde en fazla yarım saatte vardıklarına evine 4 saatte varmaları İstanbul'un umurunda bile değildi çünkü karın keyfini sadece ve sadece ilk, orta ve lise öğrencileri çıkarabilirdi...
Bu diyardan uçarak gitmek isteyenlerin ise yakasını bırakmadı İstanbul. Tüm kar yağışı ve sonrasında rekor sayıda uçuş iptal edildi ve havaalanı dövüş kulübüne döndü. Akıbetini bilmediğin bir uçuşu saatlerce beklemek inanılmaz derecede sinir bozucudur ama hava gerçekten adım bile atılamayacak kadar kötüyken uçmayı istemek canına susamışlık değil midir? Gördüğüm en korkusuz insanlar bu insanlardır, pencereden bile bakılamayan havada uçakla bir yere gitmeyi bekleyenler... Bu insanları anlamam mümkün değil. Ben aşırı yağmurlu ve rüzgarlı havada bile uçmasak daha mı iyi diye düşünürken insanlar kar fırtınasında uçup gitmek istiyor. Uçuşunuz hava leş gibi olduğu için iptal ediliyor ama siz buna sinirleniyorsunuz. Eğer böyleyseniz gerçekten benim gözümde çok cesursunuz emin olun. Yine de çoğu insan soruları cevapsız ve uçuşları ile ilgili en ufak bir bilgi alamadıkları için sinirliydi. Neredeyse 24 saat bilet kuyruğunda bekleyen insanlarla, onlarla ilgilenmekle yükümlü görevlileri İstanbul yine ilgisiz bırakmış, onları havaalanında bir kaos ortamında yalnız bırakmıştı.
Her yerinden bir son dakika haberi çıkan İstanbul'a geleli neredeyse 7 yıl oldu. Sanıyorum artık pek bir şeyine şaşırmıyorum derken bu son kar yağışı ile beni şaşırttı. Ben yine eve kapanırım diye düşünürken vazgeçip dışarı çıktım ve ayağımın o belirsiz kar deliğine girmesine izin verdim. En azından belki bunun karşılığında İstanbul'da bu bahar beni tekrar şaşırtır ve geçen bahar gibi güneşe hasret bırakmaz. Sonuçta ikimiz de birbirimizden çok şey beklemiyoruz.
YORUMLAR