Yeşil Yol’daki son kuşlar

“Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi...”


Karadeniz’de günlerdir süren ‘Yeşil Yol’ eylemlerini izlerken Sait Faik’in 70 yıl önce yazdığı Son Kuşlar hikâyesinin bu son bölümü geldi aklıma! Hikâyede, her sonbahar Ada’nın üzerinden uçan kuşların artık geçmediğini anlatan Sait Faik, “Kuşlardan sonra şimdi de milletin yeşilliğine musallat oldular...” diye devam edip yukarıdaki satırları yazmış. 70 yıl sonra bugün değişen bir şey yok maalesef!


Yılan balıklarını besliyorum!

Çok değil iki gün önce, bir zamanlar tanrıların yaşadığı bir dağın eteklerinde kurulu olan Akyaka’da “Alice Hanım gelsin de harikalar diyarı neymiş görsün” diye kendi kendime ukalalık yapıp bir yandan da Azmak Nehri’nde ördek yüzdürüyordum. Yılan balıklarını besleyip sahilde dalgaların oyduğu kayaların arasında yengeç peşinde koşturuyordum. “Yanımdan geçen kuş angut muydı?” diye dertlenip “Bugün de bir susamuru göremeden geçti gitti” diye şansıma lanetler yağdırıyordum. Ormanın ortasında sırtüstü uzanıp göğe doğru uzanan ağaçların dalları arasında gözüme dolan güneşe bakıp Dante’nin cehennemine kahkahalarla gülerken, kendi cennetimin buz gibi sularına dalıyordum...





Bugün ise İstanbul’da odamın penceresinden karşımda bir beton denizi gibi uzanan evlerin çatılarına bakıp kendi kendime kederleniyorum.


Akyaka’nın dünyada eşi benzeri olmayan Azmak Nehri üzerindeki restoranların iki masa, birkaç sandalye fazla koyabilmek için suya nasıl tecavüz ettiklerini düşünüyorum bir yandan... Birkaç kuruş daha fazla kazanmak uğruna kendi ‘altın yumurtlayan tavukları’nı kestiklerini göremeyen bu insanların haline acıyorum!


Biraz daha ‘yeşillik’ biraz daha ‘mavilik’ diyerek akın akın güneye kaçan insanlara biraz daha ‘lüks’, biraz daha ‘konfor’ vaat edip üç-beş kuruş fazla kazanmak için yeşilleri kesip, mavileri kirletmek nasıl bir mantıktır anlamıyorum doğrusu...


Datça, Kaş, Akyaka da bitecek mi?

Bir zamanlar insanların ‘biraz deniz biraz uyku’ diye gittiği Bodrum’un hali ortada! Nereden başlasam nasıl anlatsam deniz ‘eh işte’, uyku ise çoktan kaçmış maalesef... Bodrum’dan kaçanları kafa dinlemek için gittikleri Çeşme, Alaçatı birkaç yıl içinde ‘inorganik’ pazarları, ‘yapmacık’ otelleriyle dev açıkhava diskosuna dönmüş durumda. Şimde de Çeşme’den Alaçatı’dan kaçanlar Datça’yı, Kaş’ı, Akyaka’yı bitirecekler korkarım. Belki de çoktan bitirdiler, kim bilir...





Sait Faik’ten Havva Ana’ya...

Ülkenin güneyindeki sahillere, Matrix’te Zion’a saldıran ‘makineler’ gibi akın eden biz insanlar şimdi de gözümüzü kuzeydeki yaylalara dikmişiz anlaşılan... Çimenlerine doğduğu yaylalara, gölgesinde büyüdüğü ağaçları kesmek için gelen dev makinelerin önünde ‘Neo’ gibi duran ‘Havva Ana’ kendi için değil çocukları, torunları için direniyor...



Tıpkı Sait Faik’in dediği gibi o da haykırıyor: “Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi..”



Anlayana...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.