Yargı cehennemi

Merhaba Canım kardeşim,

Şu sıra yargılardan özgür bir zihnin hayalini kuruyor, analiz ile yargı arasındaki ince çizgiyi kendime anlatmaya çalışıyorum. Gel istersen bu hassas incelemeyi birlikte yapalım. Yapalım ki faydalarına birlikte sahip olalım. Son zamanlarda @atolyepareto Instagram hesabımdan yayınladığım birer dakikalık #hergün1dakikaNihan etiketli videoların etkisinden olacak iyi eğitimli bir zihin konusuna fena halde kafa yoruyorum.


Biliyorsun kardeşim, uzunca bir süredir bizim için farkındalık yolunda kişisel gelişim yazıyorum. Koçluktan öğrendiklerim, okuduklarım, sosyal girişimcilik yolculuğundaki kişisel liderlik maceram ve ruhsal tekamülüm beni durmadan şekillendiriyor. Bunu senin şahitliğinde yapmaktan çok mutlu ve gururluyum. Teorilerle aram iyi olduğu için kolaylıkla öğrendiğimi düşünüyorum ama pratik alan her zaman zorlayıcı ve gerçekte ruhumuzun büyüdüğü yer de tam burası.


Uygulamada ara ara yetersiz kalsak da öğrendiklerimizi hayata aktarmadığımızda boşa giden enerji potansiyellerimiz oluyor. O zaman uygulamada çıkan sorunları da ara ara düzenlemek için derinlemesine incelemeler yapmak, bunu yaparken kendini özne olarak ortaya koymak oldukça doğal olsa gerek.


Seni düşünce dünyama davet ediyorum kardeşim. Hadi gel her zamanki gibi benim deneyimimden birlikte öğrenelim!


Analiz, yargılama ve varsayım arasındaki farklar

Bu kelimeleri zihnimde enlemesine boylamasına döndürüp yakından inceledim. Hangilerinin yararlı, hangilerinin zararlı yetenekler olduğuna karar verip, zihnimi eğitebilmek için yaptım bunları.


Fark ettim ki bir olayı ya da bir kişiyi analiz ettiğimde oldukça tarafsızım ve sadece gözlem yapıyorum. Şayet varsayımda bulunuyorsam geçmiş deneyimlerimi kullanıp, benzer sonuçlar alabileceğimi düşünüp sonuç kümesini oldukça daraltıyorum. Yargı’ya gelince bir fena cehennem… Hem beni hem odağını yakan.


Yargıladığımda suçlu hissettiriyorum çünkü. Eksik ya da yetersiz. Niye yargılıyorum? Herkes gibi ben de tam olarak bilmiyorum. Çok yapıyor muyum? Emin değilim. Zira dışarıda kendi güvensizliğinden dolayı sürekli bir şekilde yargılandığını sanan, ruhu kırılgan çok sayıda kardeşimiz de var sevgili kardeşim.


Onlara nasıl davranmak lazım henüz bilmiyorum. Peki, o kırılgan olup sürekli yargılandığını düşünenler ne sıklıkla yargılıyorlar? Kimler farkında ne kadar çok yargıda bulunduğumuzun? Nasıl bu kadar emin olabiliyoruz yargılarımızdan?


Bu sorularla biraz kaldım ben. Sana da tavsiye ederim kardeşim. Sor bunları kendine. Her zamanki gibi yazabilirsin düşüncelerini ya da ayna karşısında konuşabilirsin. Çok geliştirici ve rahatlatıcı pratikler. Tavsiye ederim.


Zihin neden yargılar oluşturur?

Sanıyorum ki zihin hızlı karar alabilme ve düşünce yeteneklerini geliştirebilmek için bazı kısa yollar oluşturuyor. Düşünce kalıpları diyorlar bunlara. Ve bu düşünce kalıpları işimizi kolaylaştırdığı kadar, yanlış inançlar oluşturmamız konusunda da oldukça etkenler.


Örnek vermek gerekirse, batıl inançlar konusundan ilerleyebiliriz. Sen de duymuşsundur kardeşim; “Kara kedi görmek uğursuzluk getirir” derler. Bunu duyup da inanan da oluyordur, inanmayan da! Peki, sence inananlar neler deneyimliyordur? Köklü bir çekirdek inanç (aslında bir anlamıyla yargı da içeriyor bu söz) geliştirip yaşadığı her kötü olayı o zavallı siyah kedilere bağlayan bilinç, kendi cehennemini yaratmaz mı sence de? Bunu ilk olarak on küsur yıl önce şu anda oturduğum semte taşındığımda fark etmiştim. O kadar çok kara kedi vardı ki, “içinde yaşayan nüfusun toptan uğursuz addedilmesi gereken bir semt burası” demeliydim. Ya da o gün fark ettiğim gibi: “Ne alakası var? Pek hala yüklediğimiz anlamlarla da ilgili olabilir bu durum” deyip, kara kedileri eskisi kadar önemsememeye başlamalıydım. Ve öyle de yaptım. O gün bugündür de çok şükür pek bir uğursuzluk yaşamadığım gibi bu hayvan kardeşlerimizin ne kadar güzel yaratıklar olduğunu keşfettim.


Ezcümle, zihnimiz ve bilincimiz yargılar ve yanlış kök inançlarla hayatımızı oldukça kısıtlayıp, bir büyük potansiyel alanını bizim için aşılmaz hale getirebiliyorlar. Biz de varsayımlarımızdan yola çıkarak ya da duyduklarımızdan, kendimize AN’da deneyim izni vermeden kişileri ve olayları yargılayabiliyoruz. Ve bunu yaparken de aslında olayların çok boyutlu analiz edilmesi gerektiğini hepten unutuyoruz. Şu dünyada var olan insan sayısı kadar farklı bakış açısı olan bir simülasyonda nasıl olup da bu kadar kısıtlı düşünebiliyoruz, aklım almıyor bazen. Bilinçdışı koşullanmışlıklarımızı / örtülü önyargılarımızı (unconscious bias)1 hiç saymıyorum bile! Onlar toplumsal kayıtlardan bilincimize yükleniyor ve biz hiç düşünmeden onları kendi düşüncelerimizmiş gibi sahipleniyoruz.


Birkaç örnek yazayım da birlikte bakalım bu koşullanmışlıkların dolayısıyla yargıların kaç tanesine sahibiz? Kendine dürüst ol ama kardeşim olur mu?


“Şişman kadınlar yakışıklı erkeklerle birlikte olamazlar. Kadınlar duygusaldır, başarılı yönetici olamazlar. Bu yaştan sonra üniversiteye mi gidilir? Güzel/yakışıklı olmasa bu işi alamazdı. Park edemediğine göre şoför kesin kadındır. İsme bak, taşralıdır kesin. Mezun olduğu okula baksana kesin çok zeki olmalı vb…”


Nasıl böyle koca koca yargılar koyuyoruz değil mi? Ben yazarken dahi zorlandım ve utandım kendimden. Bu yargıların nesnesi olan kişileri, geçmişlerini, niyetlerini, hayallerini, davranış modellerini ya da onlarla ortak deneyimlerimizin neler olabileceğini hiç bilmeden yapıyoruz çoğunlukla bu yargıları hem de!


Bu cahillik değil de ne acaba? Bir kendini bilmeme hali bu. Müthiş bir farkında olmama durumu! Üzgünüm ama öyle kardeşim. Ve hepimiz belli oranda yargılıyoruz hala. Bu kadar mı zor herkesi olduğu haliyle kabul etmek? Bu kadar mı zor, olanın içinde tarafsız bir yerden gözlem yapıp değişmesini istediklerimiz için kimseleri suçlamadan, kişisel eylemlere odaklanmak! Kendi yarattığımız inançlara inanınca daha da büyük bir problem başlıyor üstelik. Kimseleri beğenmiyor, hiçbir durumla da mutlu olamıyoruz. Olanı olduğu gibi göremeyen hasta zihnimizin cehenneminde kavruluyoruz.


İşte bu yüzden ruhsal ustalar beşinci boyut için yargısızlığa, NÖTR alana çağırıyorlar ya bizi. Büyüyelim istiyorlar, yargıların cehenneminden çıkıp olasılıkların ve bakış açılarının çok boyutluluğunda genişleyelim istiyorlar. Ben de bugünden sonra daha az yargılı, bol analiz ve gözlemli değerlendirmelere açmak istiyorum zihnimi. Toltek bilgeliğinin 2. Kuralı “Varsayımda bulunma” yı hatırlarken…2


Hadi gel sen de benimle söz ver kardeşim! Yedi gün kimseleri yargılamayalım. Daha hoşgörülü daha kabulde bir tavır sergileyelim. Bakalım algımızda neler değişecek?


Not: Daha önce bu alanda yazdığım Kutuplaşmalara veda adlı yazım aynı alanda derinleşmek için iyi bir tamamlayıcı olabilir.


Ruhumuz, kalbimiz, zihnimiz barışta olsun,


Kardeşin Nihan


1- Örtülü önyargı, bir ideoloji, yön ve sonuca yönelik, adil, tarafsız ve objektif davranma yetimizi etkileyen, farkında olmadığımız eğilim ve tercihlerdir. Ağırlıklı olarak çocukluk dönemlerinde şekillenen ve hayata yetiştiğimiz, içinde bulunduğumuz topluluğun değer ve yargılarıyla bakmamıza sebep olan inançlarımızdır. (https://aylinsatunolsun.com/ortulu-onyargilarinizi-farkinda-olmak-ve-azaltmak-icin-5-adim/)


2- Dört Antlaşma, Don Miguel Ruiz.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.