Doula olmak demek...
Sabaha karşı üç, dört, beş telefonum çalar. Sıcacık yatağından, yastıkların, yorganların arasından uykunun en güzel yerinde heyecanla kalkarım. Ufak bir hazırlıktan sonra doula çantamı kaptığım gibi soluğu anne, baba ve o günü doğum günü olarak seçmiş minik bebeğin yanında alırım.
Yanlarına vardığım zaman aileler genellikle rahatlar. Doğum ortamına endişelerden arınmış, sakin, pozitif, "İşte gün bugün, bugün bebeğinin doğum günü, ne harika!" edasıyla ve güler yüzümle dahil olan ben, annenin hissettiği ve yaşadığı her şeyin normal ve doğal olduğunu, ona yardımcı olmak için hep beraber elimizden gelen herşeyi yapmaya çalışacağımızı hissettiririm ve o anda doğum ortamının ve annenin neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışırım.
Işıklar sönsün mü, mumlar yansın mı, anne hareket mi etmeli yoksa biraz uyusa daha mı iyi olur?
Annenin gevşeyip, rahatlaması için duş ve masaja ihriyacı var mı?
Babanın ya da anneye destek için orada bulunanların nasıl ve neye ihtiyaçları var?
Yetmişli yıllarda doğal doğum konusunda yaptığı çalışmalarla ünü dünyaya yayılmış, oniki kitabı yirmi iki dile çevrilmiş Dr. Michel Odent der ki: "Doula olunmaz, doula doğulur!". Bende bu söze sonuna kadar katılıyorum.
Doula olabilmek için yaklaşık bir yıl süren bir eğitim alıyoruz, üzerine kendimizi geliştirmek için farklı farklı workshoplar ve çalışmalara katılıyoruz, ama bu öğrendiğimiz tekniklerin yanında kalbimizi, sevgimizi ve içgüdülerimizi doğum sürecine ekleyemezsek bence birşeyler yarım kalıyor.
Doula olarak katıldığım en son doğum, yaklaşık olarak 18-20 saat kadar sürmüştü ve bu sürecin yarısından fazlasında doktorumuz, ben, anne ve baba sevgiyle, bol bol sarılarak, gülümseyerek, neşeyle, zor ama bir o kadar güzel bir süreç yaşadık. Hele bu doğumda olduğu gibi doulalığa inanan ve destekleyen bir doktorla beraber doğuma katılıyorsam deymeyin keyfime... Zira pek çok kadın doğumcu hala doula nedir, ne yapar bilmiyor. Oysa ne demiş Dr. John H. Kennell "If a doula were a drug, it would be unethical not to use it" yani "Doula bir ilaç olsaydı, kullanmamak etik dışı olurdu."
Bazen uzun saatler sürer doğum, sandalye tepelerinde tilki uykuları uyuruz, bazen diğer destekçiyle nöbetleşe bir kahve molası veririz ya da molasız, uykusuz, anneye saatlerce destek oluruz. Bizim işimiz gönül işi, kalpten severek yapılacak bir meslek...
Ve doula olmak demek; kadim kadın bilgeliğine, kadınların içlerindeki yaratıcı güce inanmak, doğum yolculuğununda aynı yaşam gibi bilinmezlikler, dönemeçler, inişler ve çıkışlarla dolu olduğunu bilmek demek. İçten bir sarılmanın, el ele tutuşup, göz göze bakışmanın, güven veren sevgi sözcükleri ve dokunuşların bazen bir ağrı kesiciden daha etkili olduğunu bilmek, destek olduğun her doğumda, yeniden bir mucizeye şahit olacak kadar şanslı bir insan olmak demek...
Doula olmak, işini yaparken hiç kimseyi yargılamamak, geleni olduğu gibi kabul etmek, anda kalmak, kalbinde ve dilinde negatifliğe yer vermemek, bilgilerini, içgüdülerinle harmanlayarak anne, baba ve bebeğe ne kadar ihtiyaçları varsa o kadar destek olmak hatta bazen görünmez olmak, hiçbir şey yapmadan sadece kenarda oturmak, bazen anneyle sarılıp ağlamak, bazen doğumhanede bebekleriyle ilk defa buluşan anne ve babanın fotoğraflarını çekmek demek.
İşte böyle saatler geçer, dört gözle doğması beklenen bebeğimiz doğar, annesini emer, her şey yolundaysa ve şimdilik bana ihtiyaç kalmadıysa bir sonraki görüşmemiz olan lohusa ziyaretine kadar yanlarından ayrılır, yorgun ama mutlu bir şekilde evimin yolunu tutarım.
YORUMLAR