Kalbim uyanık

Yürüyorum, ılık rüzgar esiyor. Güneş ısıtıyor ama acıtmıyor. Kocaman ağaçların yanından geçiyorum. Gözüm hep en büyük gövdeli olana takılıyor. Köklerinin toprağa nasıl da dolandığını, ne kadar derinlere ulaştığını düşünüyorum. Ağacı bir bütün olarak hayal etmeye çalışıyorum. Her şeye rağmen "Ben buradayım" diyor. Sen gidersin, o gider, bulutlar üzerimden geçer gider, gölgemde köpekler uyur, dallarımda kuşlar ev bulur, ben hep burada sessizce durup kendimi rüzgara bırakırım. Yağmur yağar, kar yağar ben öylece buradayımdır.



Küçüklüğümden beri hayranım ağaçlara. Büyükbabamın bahçesinde altında büyük sofraların kurulduğu, ailecek kalabalık yemeklerin yendiği bir salkım söğüt vardı. Yaz geceleri yemeğimi yer söğütün altındaki o salıncağa yatardım. Hala bayılırım insanlar yemek masasındayken karnımı doyurup açık havada yatmaya.


Büyükler genelde bana özenir, arada laf atar ve eninde sonunda duran salıncağımı sallayan biri muhakkak çıkardı. Bense rüzgarda dans eden söğüdün dallarını, gökyüzünde parlayan yıldızları seyrederdim. Hani hafif serindir ya hava, yaz da olsa battaniyenin altında yatmak gibisi yoktur. İşte benim anlattığım gece böyle gecelerden biriydi.


Birbirini seven insanların arasında olmak, kahkahalar ve muhabbetle geçen gecelerde benim küçük aklımdan neler geçerdi pek hatırlamam ama kalbimdeki o serinliği, burnumdaki o ıhlamur kokusunu hala hissederim.


Şimdi o duyguları bir anlığına geri getiren, sırtımı gövdesine yasladığım...


Ayaklarım benim köklerim, onunkilere karışıyor. Dalları üzerime yorgan oluyor. Gözlerimi kapıyorum. Burnuma o ıhlamur kokusu geliyor, kalbim serinliyor, yüzümde manasız gevşek bir gülümseme... Kalbim uyanık, ağaç oluyorum. O şiirdeki gibi “başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz”, Gülhane Parkındaki ağaca benziyorum. İçimdeki atalarımın baktığı aynı gökyüzünde gözlerimi buluyorum. Yalnızken bile hep beraber olmak ne güzel...


İnsan böyle anlarda daha kolay kendinin farkına varıyor. Koşturmadan öylece durmak ne güzel.


Doğumlarda da bunu hissederim. Anneler açılma sürecinin son evresinde böyle bir hale bürünürler. Dalları rüzgarla sallanan, kökleri dünyanın merkezine uzayan ulu ağaçlar gibi güçlü ama kırılgan, duyar ama duymaz olurlar. Ve eğer ağaçlar insan dilinden bir ses çıkarıyor olsalardı, işte bu o kadınların sesi derdim. Yüreğinin en dibinden okunan, tüyleri diken diken eden, hüzünlü ve güçlü bir dua gibi, ninni gibi, büyü gibi. Yaşanan bu anların kutsiyetini anlayanlar için çok özel bir geçiş töreni gibi.


Bugün tekrar fark ettim ki; ruhumuzdaki düğümleri çözmek için sırtımızı bir ağaca yaslamamız yetiyormuş. İnsanoğlu denen uçsuz bucaksız yaratık ayağını toprağa basınca bir başka oluyormuş.




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.