Doğumhanede tepetaklak!
Bugün hamileliğinin ilk ayında olan bir arkadaşım bana, şu videoyu izle beni çok ağlattı yazarak bir doğum videosu gönderdi. Anne sezaryen ameliyatıyla bebeğine kavuşacaktı ama kadraja giren herkes hüzünlü, ağlamaklı ve korku doluydu. Arkadaşımı ağlatan sahne ise biraz sonra benim de dikkatimi çekti.
Bebek doğuyor ve doktor usta bir hamleyle onu ayaklarından tutarak ters çeviriyor. İşte meşhur poz! Kurtarıcı doktorun elinde ters dönmüş sallanan bir bebek!
Bunu yapmalarının nedeni ise alışkanlık ve bebekleri birer şahsiyet olarak görmemek... Hemen beraber eğitim aldığım doktor ve psikolog arkadaşlarıma sordum. Bunu yapmalarının bilimsel bir nedeni var mıydı?
Cevaplar: Sağlıkçılara verilen eğitimlerde kaygan olan bebeği zaptetmek için mecburen bu şekilde tutmaları gerektiği, ilk solunumu başlatmak için yaptıkları bir uygulama olduğu, yenidoğana ilk uyaranı vermek için yapıldığı, ağzındaki ve burnundaki sıvıları yutmasın diye çevirdiklerini yazdılar ve eklediler "ayaklarından tutup kaldırma işi bitti, yapan yanlış yapıyor. Bebekler zaten sıvı ile doğuyor ve zamanla ağzından köpük şeklinde sıvıyı atıyor. Eğer kendi nefes alamıyorsa ayak tabanına bir defa fıske vurulması gerektiği kitaplarda algoritma olarak yazar. Hiçbir yerde bebek ters çevrilir yazmaz! Mantıklı bir nedeni yok." Ben de aynı şeyleri düşünüyordum ama size yazmadan önce bilgilerimi kontrol etmek istedim.
Şimdi bazılarınızı duyar gibiyim. Ne olacak bir saniye ters tutulduysa, doktor tuttuysa doğrudur... İşte bu düşünce yenidoğan bebeğe saygı göstermememizden, onu adam yerine koymamamızdan, zaten hissetmez, düşünmez, anlamaz, acı duymaz olarak öğrenmemizden, bilgileri yenilemememizden kaynaklanıyor.
Doğumhane ortamında bebeklere yapılan herşey şiddet içerirken biz hiçbir şeyin farkında değiliz. Doula olduktan sonra öğrendiğim en acı şey, aslında tıbbi bir ihtiyacı yokken doğuma, anneye ve bebeğe rutin medikal müdahalelerin bolca uygulandığıydı. Aynen yaşadığımız çağ gibi doğumlarımız da sevgisizleşmiş, mekanişleşmiş, hızlanmak zorunda kalmış ve doğanın mucizevi düzeni ve işleyişi unutulmuş.
***
"... doktor yeterince nazik değil. Tek düşündüğü bir an önce bitmesi. Sonra beni çekiyor ve boynumu acıtıyor. Sonra beni kavrıyor ama ona hiç güvenmiyorum. Beni kendisinden uzak, havada asılı tutuyor. Sonra bana vuruyor, kuvvetli bir şekilde değil ama ağlamaya başlıyorum. Annemin beni yanında istediğini anlıyorum ve ben de onunla olmak istiyorum ama yapacak birşey yok. Yanına uçmak istiyorum ama yapamıyorum. Durum ümitsiz..."
"... dışarı çıktığımda tersyüz olduğumu hissettim. Birisi popoma şaplak vurdu. Ağlamaya başladığımda beni tekrar düzeltti. Başaşağı olmaktan hiç hoşlanmadım!"
"... doğumhanedeki ışıklar göz alıcı. Çığlıklar atıyorum, korkuyorum. Çok soğuk ve ayaklarımdan başaşağı tutulduğumun farkındayım. Kendimi düzeltmeye çalışıyorum. Kahrolası doktor! Nasıl beni bu şekilde tutarak şaplak atabilir? Kendimle gurur duyuyorum. Doğduğumda kendini bir bilge gibi görürken, doktorun beni ayaklarımdan baş aşağı tutması sinirlerimi bozuyor ama yapabildiğim tek şey ağlamak."
"... kendi başıma dışarı çıkamayacak olursam onlar çıkaracaklar. Ah, hiçbir şeyden haberleri yok! A, dışardayım ve görüyorum (kan) her yerde! Ve o (anne) çok çaresiz. Keşke bir şeyler yapabilsem. Yapabilsem onunla konuşurdum. Ona herşeyin yoluna gireceğini söylemek isterdim. Bebeklerin neler yapabileceğini bilmiyorlar. Halbuki kelime kullanmak zorunda değiliz. Beni tepetaklak tutarlen popoma şaplaklar vuruyorlar. Bu hoşuma gitmiyor. Beni annemin yanına verseler herşey düzelecek."
Yukarıda paylaştığım cümleler hipnoz altında bebekliklerine dönen yetişkilerin doğum anıları. Dr. David Chamberlain'in "Bebeğinizin Olağanüstü Zihni" adlı kitaptan çok daha detaylı hikayeleri ve daha fazlasını bulabilirsiniz. Hikayelerin tamamını okuduğunuzda farklı farklı olaylar altında pek çok benzer his ve durumun yaşandığını farkedeceksiniz. Ben değinmek istediğim konuya göre dört bebeğin benzer doğum anısını sizlerle paylaşmak istedim.
Bizim o yumuşacık, mis kokulu bir insan yavrusu olarak gördüğümüz yenidoğan aslında, her şeyi bilinçaltına kaydeden ve belki doğum anında algıları fazlasıyla açık olan, dünyayla ilgili ilk anılarına en çok yüksek sesle ağlamalar, bağırmalar, acı dolu yüz ifadeleri, kollarının bacaklarının çekiştirilmesi, bedenlerinin ürperip titremesi, ağızlarından, burunlarından hortumların sokulup canlarının yakılması, ters çevrilip popoya inen şaplaklar kazınan bugünün yetişkinleri!
Acaba bu kötü anıları güzelleriyle yer değiştirsek. Acı hisleri yerine yumuşak dokunuşları koysak, anneden ayrılmaların yerini sevgi dolu kucaklaşmalar, anneden hiç ayrılmamalar alsa, doğum demek mutluluk demek olsa, ağlamaların yerini gülücükler alsa çok güzel olmaz mı... Ve böyle doğan nesiller dünyamıza aradığımız "sadece olmaktan gelen mutluluğu" doldurmaz mı...
YORUMLAR