Nasıl yaşıyorsan öyle doğuracaksın...
Modern hayat bize bedenimizle diyalog kurmayı, bize verdiği sinyalleri doğru okumayı unutturdu. Duygu ve düşüncelerimizin fiziksel iyiliğimizle yakından alakalı olduğunu görmezden gelir olduk. Bedensel ve duygusal her ağrımızda çareyi ağrı kesicilerde aradık. Oysa unuttuğumuz şey, içtiğimiz ilaçların bedenimizde var olan semptomları bastırdığı, asıl derdimize çare olmadığıydı.
Doğum sürecinde kullanılan ağrı kesicilerin de bu popülerliğin, fabrikasyon muamelenin ve bedenimizden kopmanın bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Bedenin verdiği kıymetli sinyalleri, acaba sana ne anlatmaya çalışıyor diye sorgulamadan bastırmak, yok etmek çoğu zaman sonu sezaryenle biten ya da medikal müdahalenin bolca kullanıldığı doğumlarla sonuçlanıyor. Ama çoğu kişi için o da normal; birer ticarethaneye dönüşmüş hastanelerimiz kadın bedeninin doğurma gücüne inanmayan insanlarla dolu...
Her birimiz doğadan koptukça, doğaya yabancılaştıkça bedenlerimizden, nefesimizden uzaklaşıyoruz. Farkında olmak, nefes egzersizi, yoga falan diyoruz ama içini ne kadar doldurduğumuz tartışılır. Sen bil ki; bu yaşa kadar nasıl yaşadıysan ve neler biriktirdiysen öyle doğuracaksın. Gergin biriysen gevşemeyi öğrenmelisin. Bedenini ve zihnini sakinleştirmeyi... Nefesinin farkına varmayı ve benliğinde hali hazır bekleyen zorluklarla baş etme yeteneklerini araştırmayı...
Ben son günlerde zihnimin bedenime oynadığı oyunları fark ederek şaşırıyorum. Sinirlenince midenin ağrıması, heyecanlanınca bağırsaklarının bozulması, birine ya da bir şeye sinirlenince bir yerlerinin tutulması duyguların bedene yansımasıdır. Gözümüzün önünde bu kadar örnek varken zihnimizin ve duygularımızın doğumumuza etkisini düşünün. Bunu göz ardı etmeden doğuma hazırlanın...
Bebeğini doğururken yaşadığın yoğunluğun, sancıların yol gösterici olduğunu ve senin bir parçan olduğunu unutma. Hissedilen tüm duyguları kabul etmek ve serbest bırakmak, şifayı dışarısı yerine içeride aramak en doğrusu olacaktır. Tabi yazmak kolay da kabul etmek, bırakmak, bir olmak, teslim olmak günümüzde fazlaca deneyimleyemediğimiz sözcükler. Tarihler, saatler, listeler, yapılması gerekenler, ödevler, toplantılar, durmadan yetişmeye çalışılan yerler bizi modern birer köleye çevirirken, dişi enerjimiz havanda dövülen sarımsağa dönmüş. Erkek egemen bir dünyada, erkek egemen bir doğum ortamında dişinin yaratıcı gücünü daha da alevlendirmemiz gerek. Bunun için önce beden farkındalığı kazanmalıyız. Kadın kimliğinden utanmayan, ilk reglsinde tokat yemeyen, göğüsleri büyürken onları saklamak için kamburu çıkmayan kadınlar yetiştirmeliyiz...
YORUMLAR