Hamileliğin 4. evresi: Yenidoğan bebekliğe...
Hamilelik süreci ilerledikçe çoğu anne adayının tüm dikkati doğum eylemine yoğunlaşır. Nerede doğuracağım, nasıl doğuracağım, doğuma hazırlık eğitimi alalım mı, doğum fotoğrafçısı kim var, epidural alacak mıyım, suni sancı gerekecek mi, bir doula bana nasıl destek olabilir, bebeğin eksikleri, yatağı, odası, lohusa süsleri derken doğum öyle ya da böyle bir şekilde gerçekleşir… Yenidoğan bebeğini kucağına alan taze annemiz doğum sonrası dönem için yeterli hazırlığı yapmamıştır. Oysa hamileliğin 4. trimesteri (doğumu takip eden 3 ay) yenidoğanın dünyaya ve bu dünyadaki hayatına alışma sürecidir. Bu süreç hakkında gebelikte bilinçlenilirse yaşanan zorluklar bu farkındalık ışığında daha kolay atlatılabilir.
Doğum sonrasına hazırlanmayı unutma!
Lohusalık süreci özellikle ilk 40 gün en kolay geçiren kadın için bile hem duygusal, hem de fiziksel olarak oldukça zordur. Anne olmaya alışmak, yenidoğanın ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamaya çalışmak ve uykusuz geceler… Bu arada eve gelenin gidenin haddi hesabı yoktur ve kadın, erkek fark etmeksizin herkes yenidoğan uzmanı olmuştur. Herkes her fırsatta bebek bakımı konusunda akıl verir. Eğer siz doğum sonrasına yeterince hazırlanmadıysanız, yenidoğanın ihtiyaçları hakkında bilginiz yoksa etrafınızdaki “uzman” kişilerin tecrübeleri doğrultusunda yenidoğanı büyütmeye çalışırsınız.
4. trimester yenidoğanlıktan, bebekliğe
Biz insanların diğer memelilere göre çok büyük bir beyni ve dolaysıyla kafatası vardır. Eğer yeterince büyümüş ve gelişimini tamamlamış bir beyinle ve dolayısıyla kafatasıyla doğmak zorunda kalsaydık, fetus doğum kanalından geçemez, hem anne, hem de bebek için ölümcül sonuçlar doğurabilirdi. Evrendeki her şeyin muhteşem dengesi burada bir kere daha karşımıza çıkıyor. Fetusun rahatça doğabilmesi, insan ırkının çoğalabilmesi için kafatası ve beyin çok fazla büyümüyor. Dünyaya geldikten sonra bebeklere bebek yerine yenidoğan dememizin nedeni aslında insan bebeklerinin gelişimlerinin erken aşamasında doğmalarıdır. Düşünsenize, bebeğinizi doğuruyorsunuz ama o hala tam olarak gelişimini tamamlamamış. Bu gelişimini tamamlayıp yenidoğanlıktan bebekliğe geçişi için önünde yaklaşık üç ay daha var.
Bu üç aylık dönemde bebekler kendilerini hala annelerinin bir uzantısı sanırlar, hala anne karnında olduklarını sanırlar... Alışık oldukları rahim dünyasından dış dünyaya doğmaları zaten yeterince zordur ve bildikleri tüm gerçeklikleri doğumla birlikte son bulur. Kendilerini bildiklerinden beri rahim içinde karanlık ve hep aynı sıcaklıkta bir ortamdadırlar. Annelerinin sesini, kalp atışlarını, sindirim seslerini duydukları bize garip uğultular gibi gelen değişik seslerle dolu bir fazla hareket edemedikleri sıkışık bir dünyaları vardır. Nefes almak ve beslenmek için annelerinden yardım alırlar. Ağız yoluyla beslenmedikleri için bağırsak hareketleri, gaz gibi sorunlar yaşamazlar. Yerçekimi, farklı insanlar, giysiler, alışık olmadıkları seslerle henüz tanışmadıkları son derece rahat bir dünyaları vardır.
Şimdi biraz empati kuralım ve kendimizi yenidoğan yerine koyalım. Bu rahat dünyadan bir şekilde bizim dünyamıza doğdun. Bildiğin her şey burada yalan oldu. En önemlisi annenden ayrıldın. Ağlamayıp ne yapacaksın!
Bizim hayata düştüğümüz durum; yenidoğan için doğum sonrası hayatın, doğum öncesi hayatın doğrudan bir uzantısı olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor. Oysa yenidoğan için bu dünyaya doğmak belki de rahim dünyasında ölmek demek.
Yenidoğanın dünyamıza uyum sağlamasını hızlandırmak, onun kendini güvende hissetmesi ile gerçekleşiyor. Bunu yakalamanın püf noktası ise; doğumu takip eden ilk 3 aylık dönemdeki bakımda rahim içi dünyayı taklit etmek, anne karnındakine benzer her türlü uyaranı doğum sonrası döneme taşımaktır. Bebeklerin gelişimine katkıda bulunan bu uyaranlar; sıcaklık, anne ve babalarının sakin sesleri, kalp atışı sesi, masaj gibi yumuşak dokunuşlar, kucağa alma, biberonla besleniyorsa bile bunun kucakta yapılması, yumuşak hareketlerle rahim içi sallantıyı taklit etme, aşırı uyarıcılardan uzak tutmak (aşırı ses, soğuk vs.), acıktıklarında emzirilmeleri ve ağlamalarına hızla yanıt verilmesi. Tüm bu ihtiyaçları hızla karşılamanın en kolay yolu yenidoğanı bol bol emzirmek ve kucakta taşımaktır.
Yenidoğan hakkında unutulmaması gereken en önemli nokta, annenin bedeninden göbek kordonları kesilerek fizyolojik olarak ayrılsalar da, yeni dünyalarındaki hayatlarına adapte olmaları için kesinlikle annelerinin ya da başka birinin bedenine, kucağına ve sıcaklığına ihtiyaç duyarlar.
Yenidoğan bebeğiniz hakkında size pek çok akıl verecekler!
Bunlardan bazıları;
“Bebeğini fazla kucağına alma şımarır”
“Her ağladığında emzirme seni emzik gibi kullanır”
”Kendi odasında yatır, şimdiden alışsın”
“Sakın yatağına alma, karı - koca seks hayatınız biter”
“Üç saatte bir emzir, üç saatten önce ağlasa da emzirme”
Bu konular pek çok bilimsel çalışmanın da içeriği olmuş. Yetimhanelerde yapılan bir deneyde bir grup bebeğe on gün boyunca rutin bakımlarına ek olarak günde iki kez onar dakika fazladan dokunulmuş. Bu bebekler dil ve sosyal gelişimlerinde diğer bebeklere göre çok daha fazla ilerleme kaydetmişler.
Yenidoğan odası, süslü bebek yatakları için binlerce lira vermeyin!
Oysa onun sadece ve sadece anne göğsünde olmaya, kalp atışını ve sesini duyarak sakinleşmeye, dilediğince emmeye ihtiyacı var. Bunları şımarıklık olsun diye yapıyor. Onun sağlıklı bir şekilde gelişmek, kendine güvenli ve öz saygısı yüksek bağımsız bir birey olmak için tüm bu ilgiye, sevgiye, şefkate, her ağladığında sesinin biri tarafından duyulduğunu ve ihtiyacının karşılanmak için hemen yanına gelindiğini bilmeye ihtiyacı var.
YORUMLAR