Orgazmik doğum
Geçtiğimiz haftasonu uzun zamandır merak ettiğim, aslında neyle karşılaşacağımı, ne öğreneceğimi tam olarak bilmeden gittiğim bir çalışmaya katıldım. İnanna Kadın Farkındalık Merkezi’nde geçirdiğim iki günün sonundaysa önce kendim ve sonra destek olacağım kadınlar için kalbim ilhamla doldu. Eğitmenimiz Ayala Elisha dört çocuğunu da orgazmik doğum ile dünyaya getirmiş, İsrail’in ekolojik köylerinden birinde yaşayan bir şifacı, doula, doğuma hazırlık eğitmeni. Size şöyle tarif edeyim; çoğumuzun yaşamak istediği bir hayatı olan, kafasına bir soru takıldığında okyanusa soran, meditasyona oturan, dininin sevgi olduğunu söyleyip konuşurken gözünün taaa içine bakan, eğitim boyunca sürekli “kitap gibi kadın” dediğim ve ağzından çıkan her kelimenin kalbimde bir yere dokunduğu acayip bir insan. İlk bebeğini evde, ikincisini erken doğum nedeniyle hastanede, üç ve dördü hastanede neler olduğunu görüp evde doğuran, herşeyden önce Tanrı’ya sonra bedeninin bebeğini doğurma yeteneğine güvenen bir kadın…
Eğitimin konusu orgazmik doğum olunca eğitime gitmeden önce eşim ve arkadaşlarım tarafından yapılan geyiklerden bahsetmeme gerek yok herhalde. Halbuki olayın düşündüğümüz türden bir orgazmla alakası yok. Önce orgazmik doğumun ne olmadığınından bahsetmek istiyorum.
Orgazmik doğum ne değildir?
- Orgazm olduğumuz bir doğum değildir. Olursa bonus olur ve doğumda orgazm olduğunu söyleyen kadınlar da yok değildir.
- Fiziksel ve ruhsal olarak yoğunluk, ağrı, acı, sancı, dalga vs. hissetmediğin bir doğum değildir.
- Bir hedef değildir.
Bunları yazdıktan sonra bazılarınızın “eee nedir peki” dediğini duyar gibi oluyorum. Önce orgazmik nedirden başlayalım: bu kelime sözlük aleminde ”orgazm eden" veya "öylesine keyif veren ki; orgazm hissi uyandıran" anlamında kullanılıyor. Örneğin; "orgazmik yiyecekler", "orgazmik içecekler" gibi muhtelif kullanımları vardır. Doğuma gelirsek; orgazmik bir akışın olduğu ekstatik (aşırı memnunluk, mutluluk verme etkisi olan) enerjinin kadın bedeninde hareket ettiği doğuma “Orgazmik Doğum” denir. Bu süreç her doğumda olur. Fakat doğumun bu doğası insanın doğumla ilgili düşünceleri ile kirletilmiştir. İzlediğimiz filmler, dinlediğimiz hikayeler, kadın olarak zaten doğuramayacağımıza inancımızı güçlendirmiş ve doğumun korkunç birşey olduğu beyinlerimize işlenmiştir.
Doğum yapmak için Tanrı’nın içimizden geçmesine izin vermeliyiz
Doğumla ilgili uzun zamandır en çok merak ettiğim kısım doğumda kadının enerji bedeninde, ruhunda nelerin olduğuydu. Bir doula ve doğuma hazırlık eğitmeni olarak bilmem gerektiği kadar doğum fizyolojisi ve psikolojisi biliyorum ama doğum gibi yeni bir ruhun dünyaya gelişinin sadece bu açıklamalarla anlatılamayacak kadar muhteşem bir geçiş olduğuna emindim. İşte tamda bu noktada konuya antropozofik açıdan yaklaşan Ayala karşımda duruyor ve elindeki kocaman sürahinin içindeki suyu, ağzına kadar su dolu bir bardağa boşaltıyordu. Bu bardak, dedi, anne ve içindeki su da annenin ruhu. Bu sürahi, dedi, “Allah” ve Allah kendi ruhundan bir parçayı annenin ruhundan geçiriyor. Sürahideki su bardağa dökülünce annenin ruhu taştı gitti. Anne kendi ruhunda bebeği için yer açtı. Bu sürece doğumun spiritüel süreci deniyor. Doğumun en kolay ama biz insanlar için kabul etmesi en zor süreci. Annenin ruhu doğumda “Dezenkarnasyona” uğruyor. Sözlük anlamıyla, "etten ayrılma" anlamına gelen dezenkarnasyon terimiyle ifade edilen ölüm olayı spiritüalizmde, ruh ve yoğun beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi şeklinde tanımlanır. Tıpkı beden ötesi deneyim yaşama hali, şamanik yolculuk, derin gevşeme, yoga nidra ve astral seyahatte olduğu gibi. Annenin ruhu aynen ölümdeki gibi genişliyor. Kadının bir parçası ölüyor ki anne olarak tekrar doğabilsin. Bu olayın yaşandığı sürecin doğumda geçiş ve bebeğin doğum aşamasına denk geldiğini söyleniyor. Yani annenin artık yapayacağını, öleceğini düşündüğü o anlar.
Doğum sürecinde zihin kadını bedende olması için zorlar. Gök Baba ve Toprak Ana yerçekimi ile doğuma yardımcı olurken, kadın bedeninden yükselen hislerle, yoğunlukla, sancıyla özgürce hareket eder. Kimi zaman öne eğilir, kimi zaman sallanır, kimi zaman ses çıkarır. Peki ruhunun bebeğine yer açması için neye ihtiyacı vardır? Doğumun ruhsal sürecinde bu hissiyatların amacı sadece teslim olabilmektir. Kadınların kabul etmekte en çok zorlandıkları şey budur. Teslimiyet açık kollarla bu anı, bu bedeni, bu hayatı kabul etmektir. Teslimiyet pasif bir boyun eğme değil kendi yolunun önünden çekilerek, yüksek iradeyle uyum içinde yaşayabilmektir. Teslimiyet, yaşam akışına karşı koymak yerine ona izin vermeyi içeren basit, ama çok derin bir bilgeliktir.
Eğer Tanrı’yı tam olarak seversen teslim olmayı başarırsın. Bu konu hakkında düşünürken aklıma S.SV.D. (sezaryen sonrası vajinal doğum) yapan, bu doğum şeklinin adının ülkemizde duyulmasını sağlayan ve hatta diyebiliriz ki; Türkiye’de bir kadın sezaryen sonrası vajinal doğum yapabiliyorsa büyük payları olan grubun çoğunluğunun inançlı kesim diye tanımlayabileceğimiz anne adaylarından oluştuğu geldi. Onlar güçlü inançları sayesinde yapılamaz denilen doğumları yapıyorlar. Şimdi bu cesaretlerinin ve yardımcılarının Allah’a derin sevgi, güçlü inanç ve bu sayede kolayca ulaşabildikleri teslimiyet duygusu olduğunu düşünüyorum.
Orgazmik akışa hazırlanmak
Bu doğum şeklinden anladığım kadının özgürce hareket ettiği, kesinlikle kalabalık olmayan, mümkünse ev ortamı ya da ev ortamı mahremiyetinde hastane ortamında yapılan, çoğunlukla suyun kullanıldığı, gerekmedikçe medikal müdahalenin olmadığı, kadının zihnen ve bedenen doğuma hazırlandığı bir doğum şekli. Buna ulaşan kadın ise; kendi cinselliğinin dişi tarafıyla ilişki kuran, kendi bedeninden, cinsel organından utanmayan, doğuma hazırlığı iki nefes öğrenmek ve doğru doktoru seçmekten ibaret sanmayan, kendini, kutsal olanı, bebeğini ve doğum ekibini seven, kısacası sevginin akışında olan bir kadın.
Bu kadın doğaya ve onun gücüne inanan, hayvansal bedeninin doğumda canlanmasına, her ne hissederse, deneyimlerse, içinden yükselirse ona izin veren ve bebeğinin rahimimden çıkışına tamamen açık bir kadın. İşte bu kadına ulaşmak için neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Bu şehir insanı için uzun bir yol, bir varolma hali. O kadın zaten öyle. Sen öyle olabilmek için neler yapmalısın? Ayakların yere basarken bu benim toprak annem diyebilmek için, her sonbahar solan çiçeklerin her baharda tekrar açacaklarına inandığın gibi, bebeği doğurabilme yeteneğine ne zaman nasıl inanacaksın? Hastaneni seçtin, doktorunu seçtin, doula buldun, epidural almayacağım diyorsun, doğal doğum istiyorsun. Peki nasıl almayacaksın diye sorunca “sen varsın ya” diyorsun. Peki benden önce kendine güvenmen gerektiğini ne zaman anlayacaksın…
***
İçimdeki kadını uyandıran Ayala’ya sonsuz teşekkürler…
YORUMLAR