Sunî teneffüs
Sadece kendim için basit bir şeyler yapabildiğim zaman çiçek vermişim gibi hissediyorum. Mesela ayakta yorulup da oturunca, öğle vakti biraz uyuklarken, sevdiğim bisküviyi bu çok yağlıdır şimdi diye düşünmeden çaya batırıp yerken, sonra kediler gibi esnerken, çalan telefona bakmazken, günün sonunda kendime bir film hediye ederken.
Bazı basit hakların olduğunu hatırlamak güzel.
Ama bazen bunların ötesine geçmeye ihtiyaç duyuyorum. Sadece kendimi duyduğum, dinlediğim bir aralığa. Benimle benim aramda bir şeylerin cereyan etmesine. Ortaya elle tutulur gözle görülür bir şey çıkması gerekip gerekmediğinden emin değilim. Gönül doygunluğu bu.
Kimse için değil, sevilsin beğenilsin diye değil, içinden geldi diye yaptığın bir şeyler olmalı. Saklandığın, sığındığın bir şeyler. Farzet ki evde tavan arası, sokakta peşinde birileri koşarken saptığın ara sokak, saklandığın apartman girişi, raftan çekip aldığın kitaptaki birkaç satır.
İsmi tutku mudur bilmiyorum. Alınmayan, satılmayan, insan olmayan, canlı olmayan bir şeyi çok sevmekten, kendini ona teslim etmekten bahsediyorum. Nereye gitsen yapma isteğini içinde taşıdığın, dünyan yıkılırken delirmemek için sarılacağın, sahip oldukların kaybolsa tutunacağın bir meşgale. Bir tür sunî teneffüs.
Olmuşu olacağı hiç değilse bir süre unutturacak bir eylem. Biri niye yaptığını sorsa, “Çünkü istiyorum” diyeceğin bir uğraş. Bazen unutmak iyidir ve tutku uyuşturur.
Şu ara biraz uyuşmaya ihtiyacım var. Elimde kâğıt kalem, teslim olacağım yeni şeyler arıyorum. Bulabilmek için hep aramak lazım.
YORUMLAR