Tecavüz badanacıları
İnsana en çok kadınsız sofralar keder veriyor. Erkek erkeğe oturulmuş, kadın konuşulan, arzulanan ama kadın oturtulmayan sofralar.
O sofralara çöken erkeklerden etrafa ıslak ayağa giyilmiş çorap kokusu yayılıyor. Sonra yıkanmamış pantolon, gömlek ve ter. Belermiş gözler, kahkaha değil gülüş değil gırtlağı delinmiş gibi çıkan hırıltılı haykırmalar. Ev, meyhane, lokanta ya da E-5 üstü çayır üstündeler. Anason belki var belki yok, belki o da kadın gibi yasak.
O sofradan kalkan erkek doğal hayatını dünyada kadın yokmuş gibi sürer. Varsa da evde ya da bir randevuevinde “mahvedilmek” üzere onu bekliyordur. Bu cins, kadına dokunmayı bilmez, onu “paralamayı” bilir. Muhtemelen sevdiği filmler arasında Parçala Behçet ilk üçtedir.
Gördüğü her kadın onda şiddet arzusu doğurur, çünkü açtır. Bedenini doyursa ruhu açtır. Çünkü bir kadınla yapılabilecek insanî eylemler ona yabancıdır. Bunların kendisi için bir ihtiyaç olduğundan dahî habersizdir. Öyle öğrenmiştir ve öğrendiklerinin yanlış olabileceği aklından geçmez.
Bu cinsin yaşadığı yerde bütün pencereleri açsan da nefes alamazsın. Çoraplarını değiştirip ayaklarını havalandırsa, üstünü başını yıkasa çürümüş ruhu kokar.
Ona kadının doldurulacak boşluktan ibaret olmadığını anlatamazsın. Bu cins ve türdeşleri kadın hep dört duvar arasında dursun, hiç görünmesin, sesini bile duyurmasın ister. Aksi halde kendine hâkim olamaz. Başka mahallelerde nasıl olur da kadınlarla erkekler yan yana yaşar düşünmez. O mahallelerde bir erkek nasıl kendine hâkim olur, rızası olmayan kadını kendisiyle yatmaya neden zorlamaz? Çocuklarla, hayvanlarla neden cinsel ilişkiye girmez? Kadınsız sofraların erkeği, o mahallelerin erkekleriyle arasındaki fark nedir diye kafa yormaz.
Tecavüz etme arzusu kadınsız sofralarda doğar ve doğal hak kabul edilir. Tecavüzcüleri kurbanlarıyla evlendirme fikrinin mucitleri, hep bu sofraları onurlandıranlar arasından çıkar. Eğer hayvanlarla insanlar arasında nikâh emir kabul edilseydi, muhtemelen evlerde ütü ve yemek yapmaya, balkonda pirinç ayıklamaya zorlanan tasmalı canım köpekler yaşardı.
Kadınsız erkek sevgilisiz, karısız, evlendirilmeyi bekleyen erkek değildir. Bir fincan kahveyle iki çift laf edebileceği, karşılıklı oturup yemek yiyebileceği kadın olmayan erkektir. Bir kadınla arkadaş olamayan, olmayı bilmeyen, öğrenmek de istemeyen erkektir. Aklından geçen bütün kötülüklerin anasının kadın olduğunu düşünen erkektir.
Eğer kötülükleri engellemek için kadını sokaktan çekmek, kapatmak yetseydi, onlar ortada yokken köpekler, kediler, eşekler, cansız vitrin mankenleri bunca hırpalanmaz, darp edilmezdi.
Kötülük kadından değil, kadına açlıktan ileri gelir.
Kadınsız sokaklar, sofralar, işyerleri, bütün diğer mekânlar sanki tüpü bitmeye yüz tutmuş renkli televizyon gibi. Kadının sokaktan çekilmesi, güneşin yeryüzünü terk etmesine eşdeğer. Güneşsiz yaşamak neyse, kadınsız yaşamak da o.
Dünyanın en çirkin, en çirkef, kötülüğe teslim olmuş sokakları kadınsız olanlardır. En tehlikeli sokaklar, hep kadınların evlere çekildikleridir.
Bir yerde kadın yoksa hüzün vardır, yasak ve öfke vardır. Ardı arkası kesilmeyen tecavüzler vardır, bir de tecavüzcüleri kurbanlarıyla evlendirmek isteyen tecavüz badanacıları.
YORUMLAR