Selametle arkadaşım

Geçen gün bir arkadaşımla konuşurken, bir dönem beraber çalıştığım başka bir arkadaşımın bugünkü iş-yaşam koşullarıma dair arkamdan konuştuğunu öğrendim. Anlatan, ortak bir tanıdığımız. Şaşırdım. Demek uzak yakın demeden böyle konuşuyor. Damla sakızlı kahveler pişirip ikram etmişiz birbirimize, öğlen yemekte ne var diye fal tutmuşuz, iş çıkışı onca saat oturup kedilerden insangillere sohbet etmişiz, daha üç ay önce “görüşelim çok isterim” diye yazmış bana, ben de gerçekten onu göreyim istemişim ama vakit olmadığından bir dahaki sefere hediyesiyle beraber geldiğimde ararım demişim içimden.


Önce biraz üzüldüm, sonra boş verdim. Yaşaya göre insanın üzerine bir rahatlık geliyor. Sevmekle nefret etmek arasında nötr bir alan var. Bu alanda birine, bir duruma karşı hiçbir şey hissetmediğini keşfedince o alanda durabiliyorsun. Kızgın değilsin, yaşanmış hiçbir gerçeğin üzerini örtmüyorsun, fakat o kişiyle, durumla duygusal bir ilişki kurmuyorsun artık. Şimdi görsem yine oturur konuşurum bu arkadaşımla, yere düşse kaldırırım hiç tanımadığım birine nasıl el uzatırsam, eminim o da benimle yine şakalaşmak, gülüşmek, saatlerce sohbet etmek ister, ama ne yapsak eskisi gibi olmaz artık ilişkimiz.


Biz hayatta her şeyi bedeli mukabili alıyoruz, ediniyoruz. Ne var ki arkadaş, ancak kalple kazanılıyor, biçilmiş bedeli yok. Gölgesinde serinlediğin, soluklandığın ağaç gibi bir şey. Belki düne kadar en iyi arkadaşlar okuldandı, komşulardandı ama şimdi en iyi dostlar iş arkadaşları arasından.


İş arkadaşlıkları gerçekten kıymetli. Çünkü biz bu çağda evimizde daha ziyade uyuyoruz, asıl hayatımız ailemizle evde değil iş arkadaşlarımızla ofiste geçiyor. En enerjik saatlerimizde onların yanındayız, insanı biraz buran bir şey ama en çok onlarla eğleniyoruz, en çok onlarla paylaşıyoruz. Mesela sabah poğaçalarını simitlerini beraber yiyoruz, öğle yemeklerine beraber iniyoruz veya neyse çıkıyoruz. Akşam üzeri bir koşu köşedeki menemenciye gidiyoruz. En güzel, en köpüklü kahveleri aslında akşam evde sevdiklerimize değil, yemekten sonra ya da saat beşte çalışırken birbirimize hazırlıyoruz.


Çalıştığımız yer, sadece hayatımızı kazandığımız yer değil. Paylaştığımız ya da paylaşmayı öğrendiğimiz yer aynı zamanda. Beraber çalışan insanları yakınlaştıran da bu.


İş arkadaşlığı değerli. Bazen zor çalışma koşullarını birbirimize oradaki varlığımızla hafifletiyoruz. Bazen zaten çok rahat olan iş ortamının tadını çıkarıyoruz. Gerçi bu da biraz insanlara kalmış bir şey. Zor koşulları kaprislerle, entrikalarla iyice zorlaştırmayı seçenler de oluyor. Kimilerine rahat iş ortamında rahat batıyor, birlikte harika zaman geçireceklerine bir ofisi birbirlerine dar ediyorlar. İnsan hep unutuyor, ama aslında bir içi geçse bayılsa yanındakine muhtaç.


En yakınlarım, evvelce beraber çalıştıklarım. Ya şanslıyız veya o günlerde şansımızı kendimiz yarattık. Aynı kulvarda koşan insanlardık, birbirimize çelme atmak da vardı destek olmak da. Hakkımızda bildiklerimizi satmak da vardı, saklamak da. Yüzüne gülüp arkasından konuşmak da vardı, hatalarını açıkça söylemek de. Hep ikinci yolu tercih ettik, iyi olanı, bize iyi geleni. Uzundur beraber çalışmıyoruz, ama hep yazışıyoruz, konuşuyoruz.


İş arkadaşının gerçekten arkadaşın olup olmadığını, arkadaşın kalıp kalmadığını artık beraber çalışmadığınızda anlıyorsun. Sen gözünün önünde değilken, uzaktayken eski günlerinizin, paylaştıklarınızın hatırını hepten unutuyorsa, artık arkadaşın olmasına, kalmasına gerek yok. Bu ilişkinin ömrü de bu kadarmış, yolu açık olsun deyip geçeceksin, “selametle”, fazla da uzun etmeyeceksin.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bunu günlüğünüze yazmalıydınız :)
    CEVAPLA
  • Misafir Çok güzel diye düşündüğünüz/ sandığınız arkadaşlıkların bu noktaya gelmesi o kadar acı ki, sizi çok iyi anlıyorum
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.