Koronadan sonra

“Tehlike halinde, insanın kendine neredeyse otomatik olarak sorduğu iki soru var:

-Nerede?

-Ne zaman?


Eğer cevaplar,

-Burada

-Şimdi

ise, verilen ilk tepki, çoğunlukla savaş durumunda korkuyla verilen tepki ile aynı oluyor.


Sorun şu ki, korku, insanın algıladığı tehlike ile gerçek tehlike arasındaki –bazen çok büyük olan– farkları birbirinden ayıran parametreleri (“Kaç tane?” sorusu gibi) dikkate alma yeteneğini neredeyse yok ediyor. Bu da, öyle ya da böyle dengesiz kararlar almasına sebep olabiliyor.”


Koronovirüs salgınına verilen tepkileri analiz eden psikolog, nöropsikolog, yazar ve sofrolog Alexandra Milazzo’nun yorumu bu.


Milazzo, bazı hastalık ve kazaların koronovirüse göre çok daha fazla ölüme sebep olduğunu istatistiklerle hatırlattıktan sonra, neden bu bilgilere sahip olmasına rağmen günlük hayatında o kadar risk alan insanın, COVID-19 karşısında paniğe kapıldığına açıklık getiriyor. “İnsan, bir şeyler ona yakından ve o an (beden aracılığıyla somut ve doğrudan, coğrafi olarak veya kimliğini oluşturan inançlar ve değerler yoluyla) temas ettiğinde tepki gösterir.”


Buna insanın bilmediğinden korktuğu gerçeğini de ekleyince, korona virüs salgını karşısındaki tepkileri anlamak kolaylaşıyor. Meselâ tuvalet kâğıdı stoklamayı, felâket senaryoları üretmeyi. Tuvalet kâğıdında sorun yok, ancak bütün aile, üstelik ne zaman sona ereceği bilinmeyen bir süreyi evde bir arada geçirmek zorundaysa, insan, felâket senaryoları yazıp yüksek sesle tekrarlamaya son vermek durumunda.


Endişe de virüs kadar bulaşıcı”

Hiçbir şey yokmuş gibi mi davranmalı? Hiç mi konuşmamalı?


Şu günlerde sokağa ancak gerekçesini açıklayan bir form doldurup, üzerine tarih atıp imzalayarak çıkılabilen Fransa’da, uzmanlar tam tersini öneriyor. Psikiyatr Serge Hefez, eğer hiç konuşulmazsa asılsız haberlerin yanlış bilgiler yayacağını, gerçekleri görmezden gelmemek gerektiğini söylüyor. Özellikle çocuklara bu durumu anlatmanın önemi üzerinde duruyor: “En kötüsü, endişenin bu durumu daha da kışkırtması. Çünkü endişe de virüs kadar bulaşıcıdır.” “Çocuklara bu durumu gayet iyi açıklayabiliriz. Onlara grip gibi virüse de yakalanabildiğimizi, virüsten ötürü hastalananlar olduğunu, bazılarının biraz hastalanacağını, virüsün bazılarını biraz daha sert etkileyeceğini ve aramızdan pek azının öleceğini söylememiz gerek.” “Onlara kendilerini başkalarından değil, virüsten nasıl koruyacaklarını öğretmeliyiz. Çocukları, diğerleriyle ilişkilerimizin sürdüğü ve dünyanın dönmeye devam ettiği konusunda temin etmeliyiz.”


Büyükanne ve büyükbabalarımızın değerlerine döneceğiz”

Hemfikir olunan bir diğer nokta da bu: Sosyal ilişkileri kesintiye uğratmamak. Yakınlarla mesaj yazmak yerine konuşarak temasta kalmak. Komşu ziyaretinden kaçınılması da sık sık hatırlatılan Fransa’da, kendiliğinden beliren bir hareket var. Her akşam sekizde balkona, pencereye çıkıp alkış tutmak. Maksat, moralleri yüksek tutmak.


Evde akıl sağlığını koruyarak nasıl vakit geçirilebileceğine dair öneriler, internette dünya dillerinde dolaşımda. Her gün işe, okula gider gibi erken kalkıp çalışmaya başlamak, film izlemek, kitap okumak, çocuklara gerçekten ilgilerini çekecek aktiviteler önermek, daha az haber takip etmek, sosyal medyayla araya biraz mesafe koymak...


Bütün bunlara, bu dönemin bir sonu olduğu gerçeğini hatırlamayı da ekleyebiliriz. Belki aşının uygulanacağı on sekiz ay sonra, belki daha erken ya da daha geç, er geç korona virüs günleri bitecek. O zaman hayat nasıl olacak?


“Korona virüsten sonra kökten değişimler olacak, kural bu” diyor, Nöropsikiyatr Boris Cyrulnik. Geçmişte birçok salgın hastalık yaşandığını, bu salgınların kültürel devrimler yarattığını söylüyor. Yorumlarında, önerilerinde verdiği örnekler ilginç. “Görünmez saldırıya uyum sağlamalıyız. İnsanın evrimi sadece krizlerle gerçekleşir. Bu krizden sonra aile ve çift hayatı, sığınılan limanlar olacak.” “Salgın sona erdiğinde, birlikte yaşamanın yeni bir yolunu geliştirmemize yardımcı olacak eski değerleri silkelediğimizi fark edeceğiz.” “Kendimize dönerek uyum sağlayacağız. Büyükanne ve büyükbabalarımızın değerlerine geri döneceğiz.”


Cyrulnik, 1348’de Avrupa’da yaşanan ve “iki kişiden birinin ortadan yok olduğu” veba salgınının sonuçlarından şöyle bahsediyor: “Salgın sona erdiğinde sosyal değerler tamamen değişmişti. Ev sanatlarını keşfetmiştik. Öncesinde sanat esas olarak dinsel bir şeydi. Masa örtülerinin üzerinde, av hayvanları ve meyvelerin resimlerinin belirdiğini gördük. Ve özellikle üretim ilişkilerinin değiştiğini. Salgından önce, insanların çoğu köle olarak görülür ve toprakla beraber satılırdı. Salgından sonra o kadar çok insan hayatını kaybetmişti ki, hayatta kalan ve çalışmayı kabul edenler artık köle değildi: iyi çalışmaları için onlara ödeme yapmak gerekiyordu. Üretim ilişkileri ve değerler hiyerarşisi tamamen dönüştürülmüştü.”


Ülkelerin koyduğu sınırları tanımayıp dünyayı saran korona virüs bir noktada direncini yitirecek. Sonrasında her alanda alışverişin kuralları, koşulları, dolayısıyla hayatın akışı değişecek. Ne yaparsak o güne biraz sakinleşerek varabiliriz? Cyrulnik diyor ki: “İşleri, aileleri, çocukları için endişelenenlere, koruyucu önlem alma yollarıyla ilgili endişelenmeleri gerektiğini söylüyorum. Eğer izolasyonun kuralları yerine getirilirse, endişelenecek çok daha az neden olacak.”

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Koronadann sonra cok seyw değişecek çokkk umarim değişmesi gereken şeyler en kısa zamanda değişir
    CEVAPLA
  • Misafir Bugünler hepimize ders aslında, evlerde kalmamız gereken bu dönemde kendimizi bi dinleyelim aslinda öüm gerçeği kapının arkasinda belkide yani başımızda ,kötü olmayalim gercek şu ki herkes eşit bu durumda
    CEVAPLA
  • Misafir Koronadan önce ,koronadan sknra devri başayacak ve bu cümle herkesin dilnde omacak ,tarihe de böle gececk bir çok konu
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.