Yaşam amacını bulmak
Her öğlen, yakınlarında film çektiği restorana gidiyor yönetmen. Restoranın sahibinin servise yardım eden küçük oğlu etrafında pervane. Bir gün yemekten sonra kaldırımda yürümeye koyulduğunda peşinden koşuyor. Onun gibi filmler çekmek istediğini söylüyor. Yönetmen diyor ki: “Önemli olan film çekmek değil.” Çocuk soruyor: “Ne peki?” “Heyecan ve tutku.” (1)
Herkesin mutsuz olduğu, ama kimsenin ne yapmak istediğini bilmediği bir dünyada evlerin duvarlarını, otobüs-metro duraklarındaki reklam panolarını süsleyecek iki kelime. İkiz cümlelerin panzehiri olarak: “Çok mutsuzum.” “Ne yapmak istediğimi bilmiyorum.”
Farklı yaş grubu, meslek, cinsiyet ve sosyo-ekonomik gruptan insanı ortak paydada buluşturan, uğradıkları hayal kırıklıklarını, başarısızlıkları da açıklamaya yardım eden bir ruh hali bu. Hayatından memnun olmamak, ama memnun olacağı koşulları yaratmak için “gereken” çabayı göstermemek.
“Gereken”, anahtar kelime. Kişinin gerçek istekleri yönünde belirlediği amaçlar için harekete geçmesini ifade ediyor. Mutsuz hisseden birinin üç şey yapmasının kaçınılmaz olduğunu anlatıyor:
Hayatta gerçekten ne istediğini bilmek.
İsteğine ulaşmak için bir yön belirlemek.
O yönde ilerlemek.
O halde esas istekleri nasıl belirlemeli? Psikolojide önerilen, kişinin şu sorulara cevap vermesi:
“Ben hayatta neleri seviyorum?”
“Beni en çok neler mutlu ediyor?”
Basit gibi görünüyor, ama hemen yanıtlaması kolay değil. İnsanın kendisiyle sohbet etmesiyle mümkün. Peki samimi bir sohbet için insan kendine hangi soruları sorabilir?
Boş zamanlarımı ne yaparak geçiriyorum?
“Televizyon izliyorum” bir cevap değil. Pasif değil, üreten durumda olduğumuz ve gerçekten büyük bir zevkle gerçekleştirdiğimiz eylemler mevzu bahis. Dans etmek, şiir yazmak, şarkı söylemek, video çekmek gibi. Bizi esas yaşam amacımızı belirlemeye yaklaştıracak olan, bu eylemler.
Ayağımı yerden kesen aktiviteler hangileri?
Bu eylemler arasından kalp atışlarımızı hızlandıran, içimizi yaşama sevinciyle dolduranları ayırt etmek netleşmemizi sağlıyor.
Çocukluğumda en çok ne yapmayı seviyordum?
Çocukken en severek oynadığımız oyun hangisiydi? En çok neyin hayalini kuruyorduk? Bizden bekleneni değil, içimizden geleni yaptığımız çocukluk yıllarımıza doğru bir yolculuğa çıkmak, yaşam amacımızı keşfetmek için en doğru rota.
İçgüdü ve sezgilerime nasıl kulak verebilirim?
İhtiyaçlarımızı karşılamamıza içgüdülerimiz ve sezgilerimiz yardım eder. Neye ihtiyacımız olduğunu anlamamız, yaşam amacımızı belirlemeyi hızlandırır.
Psikolog Jean-Louis Drolet’nin tavsiyeleri daha fazla detaya yer veriyor. (2)
Deneyimlerini anlamak
Drolet, yaşadığımız zor deneyimleri açıklayamadığımız sürece acı çektiğimizi, oysa nedenlerini anladığımızda onları daha kolay kabul ettiğimizi söylüyor. Aşk ve iş yaşamımızı, özel hayatımızı, aile ilişkilerimizi ve diğer insanlarla olan ilişkilerimizi, finansal durumumuzu, yaratıcılığımızı, bedenimizi, haz duygumuzu gözlemlememizi ve eğer bir uyumsuzluk söz konusuysa nedenini anlamayı öneriyor.
Hayatını olduğu haliyle sevmek
Hayatımızı sevmediğimizde arkamıza yaslandığımız, gerçeklerden kaçtığımız, etrafımızdaki güzel ve iyi olana karşı duyarsızlaştığımız ve fırsatları göremediğimiz üzerinde duruyor Drolet. Hayatımızı olduğu haliyle sevmemenin bize neyin keyif verdiğini, neyi sevdiğimizi unutturduğunu hatırlatıp “Neyi seviyorum?” sorusu üzerine düşünmeye davet ediyor.
Yarın ne yapmak için sabırsızlanıyorum?
Ertesi gün formda olmak için erken uyumak gibi günlük niyetlerimiz ve bir güçlüğü aşmak gibi genel niyetlerimiz arasında bir ilişki olduğunu belirtiyor Drolet. Bunlar gerçekleştiğinde ve derinlerimizdeki doğamıza uygun olduğunda enerjiyle dolduğumuzu, böylece ilerlediğimizi ve durduğumuzda hayatın anlamını yitirdiğini bildiriyor. Hedef belirlemediğimizde anlam bulma yeteneğimizi kaybettiğimiz konusunda uyarıyor: Hedef belirlemek, yön bulmak demektir. “Yarın ne için sabırsızlanıyorum?” sorusunu ev ödevi olarak veriyor.
“Çok mutsuzum” ve “Ne yapmak istediğimi bilmiyorum” arasındaki ilişki, Drolet’nin sözleriyle biraz daha anlam kazanıyor: Başarısız olduğumuzda değersiz, işlevsiz hissediyoruz, yaşam enerjimizi ve yönümüzü kaybediyoruz.
Evlerimize kapandığımız şu günlerde bir hedef, bir yön belirlemek zor görünüyorsa, “Bir gün buradan çıkacağım, formda olmam lazım” diyerek her sabah saat altıda uyanıp 4,5 metrekarelik hücresinde koşan Nelson Mandela’nın hikâyesi belki bize biraz ilham verebilir.
1 Fatih Akın’ın filmi Solino (2002)
2 Jean-Louis Drolet, La route du sens: l’art de s’épanouir dans un monde incertain, (Anlamın yolu: Belirsiz bir dünyada çiçeklenme sanatı)
YORUMLAR