Mesajına cevap vermemek ne anlama gelir?
“5 dakika oldu, hiçbir şey yazmadı.”
“Görmemiş olamaz, üç dakika önce online olmuş.”
“Yok artık, bu kadar saat geçti, hiç ses yok. Okudu, yazmıyor.”
“Okuyup okumadığı belli olmasın diye okundu bilgisini kapatmış. Mesaj iki gri çizgide bekliyor.”
“A-a! Bak, iki mavi çizgi, okumuş cevap vermiyor!”
Gönderilen Whatsapp mesajına cevap alınmadığında kimi zaman karından, kimi zaman yüksek sesle söylenen, son birkaç yıldır bütün dünyada günlük hayatın bir parçası haline gelen tepkiler. Yeni iletişim biçimiyle ortaya çıkan yeni stres türünün sözlü ifadesi. Stresin kaynağı sadece Whatsapp değil elbette, anlık mesajlaşma amacıyla kullanılan messenger, Google talk ve benzer diğer araçlar. Mesajına geç cevap alan ya da hiç alamayan neden iyi hissetmiyor? Cevap vermeyen ya da mesajı geç yanıtlayanın davranışının sebepleri neler? Bu durum kişiyi ve ilişkileri nasıl etkiliyor?
Ocak 2018’de yayınlanan bir makale bu konuyu ele alıyor. “İnsan anlam çıkarmaya ve açıklamaya çalışır” diyor, Georgetown Üniversitesi’nden dilbilim uzmanı Deborah Tannen (1). Mesaja hemen cevap vermenin, hiç karşılık vermemenin ya da birkaç saat beklemenin bir anlamı olduğunu söylüyor; tıpkı seçilen iletişim platformu gibi.
Yanıtsız mesajların birkaç açıklaması var. Yeni olan ve çok hızlı gelişen bu iletişim teknolojilerini kullanma konusunda çok yakın arkadaş ve akrabaların bile farklı fikirlere sahip olabileceğini ifade ediyor Tannen. Örneğin aldığı her mesaja hızla karşılık verme alışkanlığı olan biri, gönderdiği mesaja da hemen karşılık bekliyor. Ne var ki, karşısındaki kişi bir başkası, kendisi değil ve bu konuda belki de tamamen farklı düşünüyor. Mesajlaşmaktan hoşlanmıyor, bunu yorucu buluyor ve iletişim kurmak için farklı yolları tercih ediyor olabilir.
Cevapsız mesajları açıklayan ikinci faktör, zaman. Hayat temposu aşırı yoğun biri, telefonuna düşen onlarca mesajın gerçekten, yalnızca “acil” olanlarını yanıtlama fırsatı bulabiliyor.
Gönderilen mesajları sıkıcı bulmak üçüncü sebep. Kişi, ilginç bulmadığı mesaja cevap vermeme hakkını kullanıyor, bunu “kişisel özgürlük” kapsamında değerlendiriyor.
Bir diğer sebep ise “baskı altında hissetmek”. Bu, mesajı karşılıksız bırakan kişinin aldığı mesajların ve(ya) bu mesajları gönderenin “onu bir şeyler yapmaya zorladığını” düşündüğü anlamını taşıyor.
Mesaja cevap beklemek, negatif düşüncelerle uyanan ve süre uzadıkça büyüyen bir strese sebep oluyor. Dilbilimci Deborah Tannen’in “Her mesajın bir cevap gerektirmediği” hatırlatması, esas sorunu tespit etmek açısından önemli: Mesele aslında cevaptan ziyade “karşılık alamamak”.
Beklemedeki kişide uyanan birkaç his var. “Beni dikkate almıyor”, “Onun için önemli değilim”, “Beni sevmiyor” aynı potada toplanabilir. Bu potada kişi, gönderdiği mesaj(ın içeriği) ile kendisini bir bütün kabul ediyor. Oysa karşıdaki, mesajın sahibi ile mesajın içeriğini ayırabiliyor; belki kişiyi önemsiyor ancak içeriğe cevap vermeyi uygun bulmuyor.
İşin bir de “küçük düşürülmüş”, “utandırılmış”, “dışlanmış” hissetme boyutu var ki buna sebep olana karşı derin bir öfke uyanmasına sebep oluyor. Bu durumda geç karşılık alan ya da karşılıksız kalan, aynı biçimde karşılık vermek için fırsat kolluyor. Mesajına geç karşılık verenin mesajlarını geç yanıtlıyor ya da tamamen cevapsız bırakıyor.
Dijital ilişkilerde anlık mesajları cevaplamamak ya da çok geç cevaplamak ne kadar özgürlük, ne kadar umursamazlık? Bunun net bir cevabı yok. Ancak kesin olan bir gerçek var: Sessizlik ve geç cevap verme hakkını kullanan, mesajını cevaplamadığı ya da çok geç yanıtladığı kişiden bir talepte bulunduğunda, ondan bir karşılık alsa da beklediğini alamayabiliyor. Çünkü aldığı mesajları iki gri ya da iki mavi çizgi halinde bekleten, dijital iletişimde "karşılıklı gözlem" ilkesi gereği önem sırasını yitiriyor.
(1) https://www.theatlantic.com/technology/archive/2018/01/ignoring-each-other-in-the-age-of-instant-communication/550325/
(3) İnsan Bilimlerinde Dijital Dünyalar Gözlemevi’nin kurucusu. (Observatoire des mondes numériques en sciences humaines (OMNSH) )
YORUMLAR