Hadiseyi kınayan ünlü erkeğin samimiyeti
Bir süredir ünlü erkekleri Google’lıyorum. Tek başlarına değil, isimlerinin yanına iki kelime daha yazarak. Bakalım ne çıkacak merak ediyorum. Ne demişler, ne yapmışlar? Nasıl? Nerede? Kaç kere? Hangi üslupla? İkisi hariç, hiçbirine inanamıyorum. İsimlerini birazdan söyleyeceğim. Bir tek ikisi açık ve net. Karşısındakinin gözünün içine bakar halde, kendinden de söylediğinden de emin olan sadece ikisi. Zaten aralarında konuşan da bir onlar. Diğerleri birkaç kelime, en çok bir-iki cümle yazmışlar. Kimi köşesinde, kimi sosyal medya hesabında. Vücut dillerini, mimiklerini, ses tonlarını gizlemeye izin veren alanlarda durmayı tercih etmişler. Buna rağmen epeyce açık vermişler.
Yalan söylediklerini kanıtlayamam, ama yan yana getirdikleri kelimelerin, gerçek hislerini anlattığına inanmadığımı gerekçelendirerek söylemek de hakkım. Kimilerinin geçmişte yazı işleri toplantılarında ismi-soy ismi olan bir kadından “orospu”, bir erkekten “orospu çocuğu”, bir eşcinselden “ibne” diye bahsedip ağız dolusu güldüklerine bizzat şahit oldum. O günlerden bugüne değişmediklerini de biliyorum, düzenli okuduğum için tavırlarının yazdıklarına yansıdığını gördüm. Kadını en kolay harcayan, vurma ihtiyacını kadından yana kullanan hep onlar oldu. Beyanatından hoşlanmadığı kadını ilk gördüğü yerde taciz edeceği sözünü köşesinden veren, memleket sorunlarına kayıtsız kaldığını düşündüğü bir başka kadını yine aynı yerden “kahpe” ilan edenler hep bu cenahtandı.
Görsel sanatlar sundurması altında toplayabileceğimiz dünyada da durum farklı değil. Sevgilisinin şikayetiyle dövüp-sövdüğünü döküyor Google, kimi sinema oyuncularının. Onları cühela bulan, kendilerini iyi yetişmiş-kültürlü addeden tiyatrocuların reklam arasının sürdüğünü sanıp “bazı kadınlara” dair ağızlarından kaçırdıklarını.
Genel tavırlarına bakınca bazı ortak özelliklere sahip oldukları görülüyor. Bir kere küfürbazlar. “Hard” sınıfına giren küfürleri çalışma ortamlarında rahatça sallıyor, yazarken-konuşurken biraz “soft” hale getiriyorlar. “Aptal”, “geri zekâlı”, “salak” türünden hakaretamiz sıfatları çok sık kullanıyorlar. Bağırarak ve kabararak konuşuyorlar, öyle yazıyorlar. Şakaları da hep vurdulu-kırdılı. Başkalarıyla konuşurken, başkaları hakkında konuşurken hadlerini bile isteye aşıyorlar. Uzundur göz önünde olmanın, düşüncelerini ifade edeceği bir alanı elinde bulundurmanın verdiği erkten olsa gerek, ismi ve tipiyle sokakta ayırt edilmek ile saygı duyulmak arasında fark olduğunun farkında değiller.
Şiddeti kınamaya çalışan kelimeleri yan yana getirmeye çalıştıklarında inandırıcı olamamaları bu yüzden. Amelleri, sözlerini yalanlıyor. Peki çok mu önemli bu erkeklerin ne dedikleri, şiddeti kınamaları? Yılda 300 kadının kocası, babası, erkek kardeşi, sevgilisi, amcası, dayısı tarafından öldürüldüğü, daha fazlasının aynı gruba giren erkekler tarafından şiddet gördüğü bir yerde göz önünde olan erkeklerin ne dedikleri, evet, önemli. Samimi olmaları kaydıyla.
Kadına şiddet konusunda konuşan, yazan erkekler arasında samimiyetinden şüpheye düşürmeyen iki isim var. Biri Zafer Algöz, diğeri Yılmaz Erdoğan. Zafer Algöz, üstelik yakın arkadaşının sevgilisine şiddet uygulaması üzerine soruları cevapladıktan sonra sözlerini şöyle noktaladı “Jülide Ateş’le 40” isimli programda: “Kadına şiddet göstermek acizliğin belirtisidir.” Yılmaz Erdoğan ise Çok Güzel Hareketler-2’de şiddet skecinden sonra sahnede dedi iki: “Bu konunun muhatabı olanlar arasında insanlıktan, Türkçe’den, laftan anlayan var ise, belki bir şey anlaşılmıştır. Böyle şeyleri daha öfkeli söylemek de mümkündür ama bizim işimiz bunu dramatize etmektir. Bu skece sebep olanlar Allah’ından bulsun, hukukundan bulsun.” İnandırıcılıkları beden dillerinden, ses tonlarından, mimiklerinden değil, sicillerinin de temizliğinden. Zafer Algöz’ün de Yılmaz Erdoğan’ın da bu sözlerini aksini hatırlatan hiçbir eylemi, söylemi yok. Zaten küfürlü konuşmak, bağırıp kabarmak, hakaretamiz sıfatlar kullanmak da adetleri değil.
İşte bu yüzden, yazılarından şiddet sızan, tavırlarıyla şiddet yayan ünlü erkeklerin öz eleştiri yapmaya ihtiyaçları var. Eğer kadına şiddete karşı aldıkları tavrın samimiyetinden şüphe edilmesini istemiyorlarsa şu türden bir muhasebeye girişmeleri gerekiyor: “… demiştim, bugün olsa demezdim”, “… yaptım, bugün olsa öyle davranmazdım.” Kaygıları postlarını kurtarmaktan ibaret değilse, kendilerini öyle ya da böyle model alan erkeklerde şiddetten uzak durma duygusu uyandırmak gibi bir dertleri gerçekten varsa, kendi geçmiş hatalarını hatırlamaları kaçınılmaz hale geliyor.
YORUMLAR