Çok tavuk var

Daha önce yaşanılmamış bir yerde yaşamaya başlamak, minimal heyecan ve maksimum sabırla ilerliyor.


Şu sıralar hayatımdaki en önemli sıkıntılardan birinin hangi abur cuburu yiyip yemeyeceğime karar vermek olduğunu söyleyebilirim. Uzun süredir o kadar canımı sıkan şeylerin ne olduğunu düşünüyorum. Abur cubur yeme isteğime ket vuracak ya da bunu tetikleyecek kadar canımı sıkan şeyler olmuş. Yeşil rengi kamuflaj deseni olarak kodlamışım beynime. Çimlerin yeşil olduğunu unutarak yapmışım bunu. Sokaklarda tedirgin yürümeye alışmışım panik oluyorum gece dışarı çıktığımda biri bir yerimi çimdikler diye. Belediye evi diye bizdeki milyon dolarlık evlere tekabul edecek konutlar gosteriyorlar. Bizim varoşlari düşünüyorum...


Ve sonra eski bir sinemanın kafesinde otururken tüm sokağın rengarenk olduğunu fark ediyorum. Biraz önce camın onunden Maraşlı olduğunu tahmin ettiğim bir adam geçti. Kahverengi kumaş pantolonu, ensesinden öne doğru eğilmiş başı ve diğerleri gibi yağmura sakinlikle yaklaşmayan adımları Türk olduğunu anlatıyordu. Türklük en az zencilik kadar belirgin...



Türk sokağında ya da semtinden olduğunuzu anlamak birkaç saniye sürebiliyor. Cünkü ben kendimi Bahçelievler'de sandim... Tüm sokaklar belirgin bir ayrım içinde. Kendi kültürümüzün kebap, lahmacun, döner arasına sıkışmış olmasina üzüleyim mi bilemedim. O canım zevksizlik abidesi tabelalar var bir de... Dev gibi.


Arada kalmışların mekanı burası. İleri gitse öteye itileceklerin yeri. Memleketlerine gidiyorlarmış yazları. Kışları hiç tatil yapmadan calışırlarmış. Yazin 3 ay tatil. Hiç durmadan bakkal işletmekten yorulmuşlar. Kahvaltı işini köşedeki dükkandan çözüyoruz. Hellimli sandavic yapiyor kadin. Gençten, ipince. Gözleri parliyor onunla konuştuğumda. Bugun internet kafenin yerini sordum. Elleri çamaşır suyu içinde, içeride bir sürü müşteri var. Fişek gibi çıktı dışarı. Ben gidene kadar arkamdan baktı. Nefret ediyormuş buradan. Görücü usulü evlenmiş. Herkes "döneceğim" diyor. Bir gün döneceklermiş.


Evde şöbiyet tatlısı var. Bayıla bayıla yiyorlar. Çok şahane tatlıymış, bu dükkan süper yapıyormuş. Hayatımda yediğim en kötü şöbiyet tatlısıydı. Bunu onlara söyledim ve karşı çıktılar. "En fazla 3 hafta önce İstanbul'da iyi bir yerde şöbiyet yedim" dedim. Tadını unutmuşlar tatlının. Buna karar verdik.


Hafif yağmur yağıyor. İstanbul”da çamurlu karlar erimiştir herhalde. İki adim atıyor tavukçuya denk geliyorum. Ne çok tavuk yiyorlar. Ne çok tavuk var...



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.