Hayat bir sınav mıdır?
Bir milyondan fazla öğrenci, 5 Haziran’da Liseye Geçiş Sınavı’na girdi. Her sene olduğu gibi… Sınava hazırlanmak ise başlı başına bir yaşamsal mücadele.
Bir yerlerde test kitabı bulmak için etrafa haber salan çocuklar var. Test kitabının tanesi çok kabaca 50-150 TL arasında değişiyor. Binlerce liralık yarısı veya tamamı çözülmüş test kitabını elden çıkaran çocukların aileleri, bunları ihtiyaç sahiplerine muhtarlıklardan veya başka kanallar üzerinden ulaştırıyor. İhtiyaç sahibi öğrenciler birkaç soru çözebilmek, kaynak bulabilmek için imkanları kovalıyor.
Kilometrekare başına düşen Anadolu Lisesi oranının büyük kısmı Anadolu İmam Hatip lisesi olduğu için ve bu okulları tercih etmediği için uzak bir semtte lise okumak zorunda kalan öğrenciler var. Benzin fiyatları dolayısıyla servis ücretlerinin artması sebebiyle servise binmesi hayal olanlar. Servisi bırakın, yol parasını denkleştirmekte çok zorlanan, adeta aç yaşayanlar…
Pandemi döneminde herhangi bir uzaktan eğitime erişim şansı olmadığı için eğitim hayatından kopanlar... Üniversite eğitimi söz konusu olduğunda birçok başka eşiği atlaması gerekenler...
Bu yapay dünyanın sözde ihtiyaçlarına uyum sağlamak için artık sıralamaktan sıkıldığımız mücadeleleri verip, en iyi ihtimalle modern köleler halinde mutsuz insanlar haline gelenler... Hep bir şeylerin düzeleceği hayaliyle çarkın içinde dönüp durmak için günde bilmemkaç yüz soru çözmesi gerektiği öğüdünü duyanlar…
Öğrenciler ve aileleri, fırsat eşitsizliği çağında eğitim-öğretim sistemini dönüştürmekte rol almak ile istenen ne ise onu yaparak kendilerini kurtarmak arasında gidip geliyor. Öte yandan, birkaç yıl içinde onlarca yeni meslek geliyor, dünyada dengeler değişiyor, dijitalleşme olgusu bazı yeni meslekler türetiyor. Deneyimli kesimde ise geleneksel kariyer gelişiminin bir aşamasında dijital girişimci olmaya karar veren örnekler göze çarpıyor. Bunlardan biri olan Nihal Temur ile yaptığım söyleşi, bana bir çalışan, bir anne ve bir öğrenci velisi olarak epey umut vermişti. Ne var ki henüz eğitim, öğretim, ölçme-değerlendirme sarmalının içinde debeleniyoruz.
Eğitim sistemi için hayal edilen büyük dönüşüm gerçekleşmediği sürece ölçme-değerlendirme sistemlerinin de dönüşmesini fazla beklememek gerek. Dolayısıyla sınav-dershane tipi okul-test kitabı-özel ders sarmalından ve imkan bulan/bulamayan ayrımından öteye geçmek için umut verici bir gidişat yok. Öğrencilere öğrenme değil, deneyim alanları gerekiyor. Üst otorite değil, eşlikçiler gerekiyor...
Bu gidişata “nanik!” yapan sayılı okul, “O çok istediğiniz test kitaplarından, akıllı tahtalardan, deneme sınavlarından bizde de var. Mesele o değil” diye adeta bıyık altından gülerek sayılı şanslı genç insanı dışarıda değişmekte olan dünyaya kazandırıyor. Dikkat ettiyseniz “hazırlıyor” demedim çünkü hazırlayanlar aslında o genç insanların ta kendileri. Burada kullanılabilecek doğru tabir belki de “eşlik etmek”...
Bu okullardan mezun olan bir avuç genç insan, uluslararası geçerliliği olan lise diploması alabilmek için yüklü müfredatların altında, gerekenleri yapmak için ter döküyor. Yüz yüze eğitim görmeden hazırlandıkları sınavlarla, öğrencileri de öğretmenleri de ters köşeye yatıran soru modelleriyle, ölçme-değerlendirmede ancak belli sınırdaki şeyleri ölçüp değerlendiren sistemlerle başımız dertte. Özgüvenleri duvardan duvara vurulan gençler henüz gelişim aşamalarına uygun olmayan bir yaşta “Ben kimim, neyim, nereye gidiyorum?” sorularını iliklerine kadar hissediyor. Genç insanlar ve aileleri, yurt dışına kapağı atma telaşıyla gerçekten ne istediğini düşünmeye ortam bulamadan belli başlı okulların kapısını aşındırıyor, bu okullardan kabul almaya çalışıyor.
Bu okullarda çocuklarının okuyabilmesi için bir avuç anne-baba-veli plazalarda dakika hesabına kart basıyor, subjektif performans değerlendirmelerine tabi tutuluyor, 4-5 yıllık okul parasını garantileyebilmek için düzeni sürdürme mücadelesi veriyor, okulların yedek listelerine bile girebilmek için bahçelerde yatıyor, “Elde avuçta birikmiş ne var, neyi satıp çocuğumuzu kurtarabiliriz?” diye bakıyor. Bu, en şanslı olan kesim. Emek veren ve -o puan denen şey her ne ise- hatırı sayılır bir puan alan ancak hiçbir şekilde özel kurumlara gitme şansı olmayan çocuklar ise girmeye hak kazandıkları Anadolu lisesinin içerik anlamında ne kadar adının altını doldurduğunun artık şaibeli hale geldiğini bilerek, bir belirsizliğe doğru yola çıkıyor.
Modern dünyanın üretim-tüketim çarklarının gereklerine uygun hale getirilmek için çalışması gereken (!) genç kesimin ailelerinin kafası oldukça karışık. Özünden kopuk hale gelmeden, kendisi olmaktan dolayı dışa itilmeden, otantik benliğini koruyup geliştirerek hayata katılacak, hayatı dönüştürecek genç insanlar için artık çökmekte olan bir sisteme para akıtmaktan dolayı anne-babalar hayli yorgun. Eğitim dünya çapında artık bir kriz. Krizi yaşar haldeyken akıl sağlığını koruyarak sağ duyulu hareket etmek, ailevi ve kişisel kaynaklarını doğru yönlendirmek, çocuğunun özüne uygun olanı bulmak; tüm hayatı sorgulamadan, isyan etmeden, değişimi olumlu yöne çevirecek aksiyon almamamın verdiği vicdan muhasebesini yaşamadan kalabilmek zor.
Yoruldum.
Koruyan, destekleyen, geliştiren bir sisteme sırtımı yaslayamamaktan, ayaklarımın bastığı zeminin kayganlığından yoruldum. Bir veli olarak bile sürekli öğrenci halinde yaşamaktan, bir şeyleri kovalamaktan, kafamın tepesinde bir düşünce bulutuyla dertlenmekten, orayı burayı aramaktan, oraya buraya koşturmaktan yoruldum.
Elinde sınav sonuç kağıdıyla ufuklara yani yaşama bakan herkese kolaylıklar diliyorum.
Sevgi ve umutla…
YORUMLAR