Bi' umut
Eskiden daha kolaydı kültürel kodlar ya da beklentilerle hayatıma yön vermek. O zaman bilmiyordum çünkü ben ne isterim. Kendime sormuyordum ya da. Beklenti ne ise onu yapıyordum otomatik olarak.
Misafire hayır gelmeyin denmez, gelsinler. Şu ayıp olur, bunu yap. Bu şöyle anlaşılır, şunu de. Zinhar hayır deme. Evet de evet.
Kültürel kodları büyük bir içsel basınçla yıktım. Kendimi ve etrafımdakileri şoka uğratarak kendi sesimi duymaya, kendime ne isteğimi sormaya sonra bir de onu ifade etmeye başladım. Artık biliyordum ne "ben", ne değil; hangi ses benim?
Bir kere bilince, artık onu bilmiyormuş gibi yapmak imkansız. O orada. Görmezden gelsen de orada...
Uzun zaman sonra yine bir haller oldu da başa sardım. Bazen oluyor. Daha önce fark ettiğim ve bıraktığım bazı meseleler fark etmediğim yönlerini görebilmem, anlamam için yeniden yüzeye çıkıyorlar.
Kodlarım geri geldi. Hepsi değil, bir kısmı. Ben kök nedenini farklı sanıyormuşum. Meğer babamla ilişkimde hiç fark etmediğim bir yönle bana bağlanıyorlarmış. O kadar ben sandığım bir ses ki... Babamın olduğunu nasıl göremedim bilmem... Ah vah demiyorum. Öğrendim. Bazı şeyler ancak zamanı geldiğinde görünür hâle geliyor. Zamanından önce görmeniz imkansız.
2019 kışında daha küçük kızıma hamileyken bir rüya görmüştüm. Babam arabayı kullanıyordu ben de ön koltukta oturuyordum. Beliz de doğmuş ve arkadaydı. Rüyadan uyandığımdan beri kendime soruyordum "Neden arabayı babam kullanıyor? Neden biz onun götürdüğü yöne gidiyoruz?" Meğer "ben" sandığım o sesi işaret ediyormuş o rüya ve sonrasında aklıma takılan soru.
Ben araba kullanmayı sevmiyorum esasen. Direksiyona geçmek, hayatıma yön vermek demekmiş çünkü. Son farkındalığım sayesinde anladım. Asım'ın ya da babamın kullanması benim güvende hissettiğim konfor alanım. Kendim kullandığımda güvende hissetmiyorum. Hayatımın temasında bulunan "yapamam" sesi bu yön verme işinden kolayca kaçıyor. Hem başkası yön verirse, yolunda gitmeyen bir şeyler/kazalar olduğunda suçlayacak, kızacak biri de olur.
Oysa Asım uzun süreli yurt dışına gittiğinde ve arabayı sürmek zorunda kaldığımda ne kadar iyi gelmişti bana. Yolda da kalmıştım, ufak bi' kaza da yapmıştım ama sorumluluk benimdi... Gülmüştüm, öğrenmiştim, çok özgür hissetmiştim günüme yön verdiğim için. Asım'ın iş takvimine, Cemre'ye ya da çocuk Seda olarak babamın evde olup olmadığı zamana uyumlanmam gerekmediği için. Zira o kadar iyi uyumlanırdım ki ben, uyum sağladığımı bile bilmezdim.
Başa dönüyorum.
Eskiden kolaydı kodlarımla davranmak. Çünkü bilmiyordum... Kendi sesimi duymamıştım hiç. Farkında değildim.
Şimdi biliyorum.
O yüzden bile bile yaptığım her defasında işler fena gidiyor. Geçenlerde içimde hayır diyen sesi duya duya beklentiye cevap vermeyi seçtim. Üstelik hayır diyemediğim için Asım'a sordum. İçimde bi' umut; belki o hayır der. Demedi. Evet dedim ben de onun yönlendirmesi ile. Onu geçirdim direksiyona.
Tabi sonra ağzımda kötü bir tat bıraktı bütün deneyim. Durumu farkındalık ile yönetecek gücüm ve duygusal durumum olmadığı için panik, stres, gerginlik ve kendime kızgın hallerde sıkıştım. Durum hakkındaki farkındalığım yüzünden Asım'ı da suçlayamadım. (Kahrolsun şu farkındalıklar!!)
Eskiden bütün bunlar gerginlik ve stres olarak geri planda işler, ben hiçbir şey olmamış gibi gülen bir çehre ile beklenti karşılardım. Bazen o gülen çehre çok sahici olurdu, arkada acı çeken kendimi duymazdım.
Kendimi bilmezken kolaydı demem bundan. Şimdi arkada bas bas bağıran kendimi duyarak beklenti karşılayabilirim, en kötü Asım'a kızarım sandım. Olmadı.
Yok yani. Bilerek olmuyor bu iş. Bile bile hayatına başkasının ya da kültürel kodların yön vermesine şahitlik edemiyorsun. Mecbursun anlayacaksın neden böyle olduğunu. Göreceksin o kök nedeni. Değişecek o dinamik.
Verdiği rahatsızlık, kendime kör halimdeyken verdiğinden fazla çünkü.
Neyse ki buldum da bitti.
Yani sanırım.
Yani galiba.
Yani bi' umut; bitmiştir inşallah.
YORUMLAR