İyiliğe inancımı yitiriyorum...
“Merhaba, yazılarınızı kendime vakit ayırabildiğim zamanlarda okuyorum. 16 aylık, çok şeker, hareketli bir oğlum var. Onun dışında çalışıyorum, ev, iş, bebek derken zamanım su gibi akıp gidiyor. Uzun zamandır çalışıyorum, normal standart üstünde bir yoğunlukta çalışıyorum. Sıkıntılı, yoğun,çalışma saatlerim uzun... Bundan dolayı annem bebeğimize bakıyor 6 aydır. Ama bebeğim dünyaya geldiğinden beri hayatımdaki insanlara bakış açım değişti ve kızgınlığım arttı. Çok sakin bir insan olmama rağmen artık daha fevri, hatta bazen ‘’ne halleri varsa görsünler’’ modundayım. Annem bizle yaşadığı için cumartesi akşamı evine dönüyor, pazartesi sabahı geliyor. Onun için de çok yorucu oluyor. Bir de eşimle çok anlaştıkları söylenemez. Bundan dolayı da bizim de aramızda çok sık kavga çıkıyor. Annem dominant bir karakter, fakat eşimin ailesi daha yakın oturduğumuz halde bize kesinlikle destek olmuyorlar. Kreş için bebeğim henüz küçük, bakıcı da bulamadık. Şu an için annem tek seçeneğimiz. Bekar bir ablam var; sürekli olarak annemi kullandığımı, ben ekonomik olarak daha iyi yaşayabileyim diye annemin yıprandığını, üstüne kavınvalidem destek olmadığı için, onlara sessiz kaldığımı, bencil olduğumu söyleyip duruyor. En son geçtiğimiz cumartesi tartıştık ve onunla konuşmak istemiyorum. O aynı durumda olsa böyle davranmazdım, sanırım annem bana boşver dese de evde ablama şikayet ediyor. O da haklı 60 yaşında, kendi evinde değil başka bir evde kalıyor. Çevresi, komşuları uzak, kimseyi tanımıyor ve çocuk bakmak zor. Şu herkesin haklı olduğu durumlardan bizimki anlayacağınız. İş değiştirmeye karar verdim, son 3 aydır yoğun şekilde iş arıyorum inanır mısınız? Doğru düzgün bir geri dönüş alamadım. Tabii bu da ayrıca beni sıkıyor. En komik tarafı eşim bu yaşadıklarımın farkında bile değil ya da görmezden geliyor. Daha çalışma saatleri az, haftasonu tatil bir iş bulabilirsem, bebeğim de 24 aylık olduğunda bir kreşe verebilirim o zaman her şey daha rahat olabilir çözüm bu mu acaba? Şimdi bana diyeceksiniz ki benden ne istiyorsun; bu süreçten önce insanların iyi ya da kötü olduklarını düşünmezdim. İyilik ve kötülük herkeste mevcut derdim, fakat artık bazı insanların iyi, bazılarının kötü olduğuna karar verdim. Sizin fark ettiğiniz, benim göremedim bir çözüm var mıdır?”
Yeşim Tijen’in cevabı:
Çocuklarım küçükken Köyceğiz’de yaşıyordum. İlk defa ailemden ayrılmış uzaklara gelmiştim. Göl kenarında güzel bir evde oturuyordum. Gelip geçenlerin imrendiği bir hayat. Evden göle bakınca balıkların atladığını görebiliyordunuz, o kadarını söyleyeyim. Orada bana ablalık yapan iyi bir de ev sahibim vardı. Onun sayesinde, o küçücük yerde yaşamaya zar zor alıştım. Altı üstü 3-5 dükkanın olduğu, doğa harikası bir yerdi Köyceğiz. Hani bana sorarsanız, turistler parayla girsin, gezsin diyebileceğim yerlerden biri. Şirin mi şirin, güzel mi güzel ama yazın çok sıcak, gel de dayan. Dayanması bayağı zordu. Göz bütün güzellikleri görüyor ama ruha bu harika yerin pek de faydası olmuyordu o zamanlarda. Bir süre sonra sarı dalgalı saçlarıyla sürmeli iri gözleriyle bir arkadaşım oldu. O da benim gibi dışardan Köyceğiz’e gelmişti. Artık Köyceğiz o kadar dar gelmemeye başladı ikimize. Gece gündüz bir aradaydık. Bunaldığımız olmuyor muydu? Oluyordu. Saçma sapan hayaller kurardık, genelde para üstüne... Arkadaşım loto oynardı. Onun oynadığı lotodan hayallerimizde bende nemalanırdım. Sonra da kurduğumuz o hayallere kahkahalarla gülerdik. Bazen arabaya biner, deli gibi bağırırdık. Bu şekilde rahatlandığını duymuştuk. Biz de bunalıyorduk, ailelerimizi özlüyorduk, yeni insanlara alışmanın zorluğunu yaşıyorduk. Onları tanımak, kendini tanıtmak ve biz o günlerde bütün bu kafamızda büyüttüğümüz sorunlar yüzünden bağırıyorduk. ‘’Aaaaaaaaaaa’’ bu bağırış bizi rahatlatıyordu. Ne gülerdik ama artık ayrı şehirlerdeyiz. Hala kalplerimiz aynı sıcaklıkta.
Şimdi siz de bir arabanız varsa eşinizle ve ya bir arkadaşınızla binin ve avazınız çıktığı kadar bağırın. İnanın iyi gelecek diyeceğim. En azından ardından kendi yaptığınıza güleceksiniz. Benim için o zorlandığım günler geldi, geçti. Siz de bugünleri geçireceksiniz. Oğlunuz bir bakacaksınız büyümüş. Ve siz nasıl da çabuk geçmiş diyeceksiniz. Gülümseyeceksiniz geçmişinize.
Siz de fark ettiniz artık. Nikah defterine imzayı attıktan sonra insanlar için gerçek hayat başlıyor. Kadın ve erkek aynı eve girip, ayrı kulvarlarda koştururlar. Erkeklerin kulvarında, aralarda yüksek atlamada vardır, gerisi düz koşu, koşup dururlar. Küçümsemiyorum, alınmasınlar bana ama kadınlar, onlarınki daha zor. Kadınların kulvarı girintili, çıkıntılı, yüksek atlama, düz koşu karışıktır. Finişe varana kadar canı çıkar kadınların. Çünkü kadın her şeyle ilgilenendir. Her şeyin muhatabıdır. “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu” diye bir söz vardır. Bence bu söz evliliklere de çok yakışır. Çünkü evliliklerde de her türlü zorluk, cicim aylarından sonra başlar. O dört gözle beklenilen evlilik, cicim aylarının ardından gösterir gerçek yüzünü. Başlarsınız hayat kavgasına. Ah bir çocuğum olsun, ah başımı sokacak bir ev de alayım. Açıkları yama yapmak için kredi alayım. Çocuğun okulu, kursları sosyal aktivitelere de gitsin, mahrum kalmasın, birde arabamız olsun, tatilleri de sıkıştırabilirseniz araya nefes alabilir mi insan? Borç ödemekten yaşamaya fırsat var mı?
İşte Türk milletinin hali. Kim sizden farklı? Sadece renkleri değişik. Bu sorunları görüp de yüreği dayanır mı anaların? Eller yeterince kadir kıymet bilmez ama anneler, anneler çocuklarının hep arkalarını toplar ölene değin. Hayat... Anne çocuğuna, çocuğu da kendi çocuğuna olarak işler günümüzde. Başka bir şansı yok çocukların. Var mı? Ne kadar vakti ve hali kalırsa yaşamından, annesine koşar. Yaşam böyle ağır günümüz koşullarında. Allahtan anneler bunu görebiliyorlar. O yüzden onlar iyi olsun da diyerek beklentilerini küçük tutuyorlar. Sesini duyayım, arada birkaç saat uğrasın yeter. Böyle düşünerek yetmese de yettiriyorlar kendilerine. Ama çocukların ailelerinden beklentileri bitmiyor.
Sizde olduğu gibi sevgili okurum. Sanmayın sizi kınıyorum. Mecbursunuz bu beklentilere, bir yerde daha küçücük olan bebeğiniz, ev kredisi, çalışma hayatının yoğunluğu, gelirin, giderler karşısında yetersiz kalması, anneye mecbur kalmak sizi buna itiyor. Çare doğal olarak anneler. Tabii hangisi duyarlıysa. Sizin anneniz duyarlıymış. Fedakar bir anneye sahipsiniz muhakkak ki arada bekar olan ablanıza yoruluyorum diyecek, dertleşiyordur. Bekar, evlinin halinden anlamaz. Ablanız da sizin durumunuzu anlamıyor ya da anlamamazlığa geliyor. Ablanız size annenizi kullandığını söylerken, dönüp kendine bakmayı unutmuş. Kendinin hala baba evinde olduğunu göz ardı ediyor. Aile iseniz birbirinize ihtiyacınız var kınamayacaksınız. Bir gün kendi de o anneye ya da size ihtiyaç duyabilir. Abla olarak evli olmasa bile akıl yürütmesi lazım. Benim kardeşim zorlanıyor diyerek, bugünlerin elbirliğiyle daha kolay geçebileceğini düşünecek ama her ailede oluyor böyle şeyler takılmamak gerekiyor. Her kardeşin kardeşlik anlayışı farklı oluyor. Olduğu gibi kabul etmek, bazı şeyleri duymazlıktan gelmek lazım. Ne de olsa ablanız bekar ve hayat bekara toz pembe…
Yazımın başında erkeklerin koşusunun arada yüksek atlamalarda olsa, düz bir koşu olduğunu söyledim. Kadınların koşusundan da girintili çıkıntılı bir yolu olduğundan bahsettim. İşte bu girintili çıkıntılara girmediğinden erkek, her şeyi sizin kadar bire bir yaşamaz ama her şeyin farkındadır. Sessizce gözlemler, kendi ailesiyle olan diyaloglarını bozmamak ve sizin ailenizle de karşı karşıya gelmemek için bütün bu yaşanılanları göz ardı edebilir. Siz bütün bu içinizdekileri onunla konuşmalısınız. Ona sus, buna sus, biriyle konuşmalısınız. O biri de eşiniz olmalı. Ben evli çiftlerin her şeyi paylaşmasından yanayım. Bir arkadaşla, anneyle, onla bunla değil ama eşinizle paylaşmalısınız. Kötülemeden güzel cümlelerle sorunlarınızın yarısını ona verebilirsiniz. En azından taşımanıza yardımcı olur. Erkekler kafaya takmazlar kadınlar kadar. Yaşadıklarınızı bilir daha bütünleşirsiniz. Eşiniz şunu yapabilir: Annesinden haftanın hiç olmazsa iki gününü bebeğe ayırmasını isteyebilir. (Evi yakın olduğundan akşamları evine dönebilir) Kayınvalideniz bu kadar bencil olmamalı, sağlık problemleri yoksa dünürler birbirini ve çocuklarını torunlarını düşünerek hareket etmek zorunda. Oh kız annesi yapıyor yapsın, nasıl içi rahat edebiliyor bir ucundan da kendi tutmalı anneniz de rahatlar. Siz rahatlar mısınız? Hayır canım rahatlamazsınız. Çocuğunuz kreşe verilinceye kadar rahatlık yok size. İşte bu maddi manevi sorunlarla boğuşurken anneler çocuklarının keyfini yeterince içlerine sindiremezler. Sonra da bu kavga gürültüde bir bakıyorsunuz ki büyümüşler. Onu bolca öpüp koklayın, boş verin herkesi. Zaman çabucak geçiyor. Onun sevgisini içinize sindire sindire, zevkini çıkara çıkara sevin bebeğinizi.
Bana sizin fark ettiğiniz benim göremediğim bir çözüm var mıdır demişsiniz. Var tabii, var da bazı şeyler zaman içinde insanın ruhunda olgunlaşıyor sizin içinde biraz zaman gerekebilir. Yaşamda insan yaşadıklarıyla hem insanları hem kendini tanıyor. En nihayetinde kendine ulaşıyor. Sizde de öyle olacak. Siz bu musunuz, değilsiniz, göreceksiniz. Siz kendinize daha sonralarda ulaşacaksınız. Bazı konularda da öyle zaman içinde benimseyecek ve uygulayacaksınız. Bugün kötü diye nitelendirdiğiniz insanların kötü değil düşüncesiz ve duyarsız olduklarını anlayacaksınız. Tabii insanların içinde bencillik ve kıskançlık da var bunları yok sayamayız. Bütün bunları bileceksiniz ona göre davranacaksınız.
Herkesin hayatında yaşamına insanlara karşı içinde büyüttüğü bir sitem var. Sizin sitemleriniz gibi. Evlilik tek kişinin sorunları yüklenmesi demek değildir. Genelde de kadınlar omuzlarlar sorunları narin yapılarına bakmadan. Eşiniz bu yaşananlara seyirci kalmayı bırakıp daha duyarlı davranarak üzerinizdeki yükü hafifletmeli. Annesiyle konuşarak çocuğun bakımına yardımcı olmasını isteyerek ve annenizle iyi geçinmeye çalışarak. Tabii bir de sizin elinizi daha sıkı tutup daha çok konuşarak. Bunlar rahatlatmaz mı bir parça? Dolayısıyla çözüm sizde ve eşinizde, biraz daha sabredip dayanacaksınız. Konuşulanlara kulak tıkayacaksınız. Boşvermeyi bileceksiniz, bilmiyorsanız öğreneceksiniz. Bu hayat başka türlü alt edilmez sevgiili okurum. Sonra da baktınız sıkılıyorsunuz, sizde bizim o zamanlar yaptığımız gibi bağırın. ‘’Aaaaaaa’’ iyi geliyor. Atın bütün sıkıntıları bağırarak. Öyle düşünüldüğü gibi hayat kimse için rahat geçmiyor, sevgiler...
***
Çözemediğiniz sorunlarınızı rumuzunuzla yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...
İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com
Twitter: @yesimtijen
YORUMLAR